26

357 63 15
                                    

Bölüm parçası »»

Hypnogaja - Quilet

~

Karadeniz ikliminin hakim olduğu topraklarda, akrep onu, yelkovan biri gösteriyordu. Barlas, uzun süre yolculuk yaptığı otobüsten yeni inmişti, küçük, iki günlük valizi bir elindeyken diğerinde telefonu vardı. Geldiğini kimseye söylememişti, korkmuştu ama gereksiz bir korkuydu bu hissettiği. Biraz sonra anlayacaktı bunu.

Evi otogara çok uzak değildi, küçük şehrin tam merkezinde yaşıyorlardı eskiden.

Havaya koyu mavi bir renk hakimdi, yağmur bulutları küçük bir dokunuşta içlerindeki suları insanları temizlemek, yenilemek için tetikte bekliyorlardı. Barlas'ın alışık olduğu bir durumdu bu, yağmurun tadını şimdiden hissetmeye başlamıştı.

Önceden, hayat onun için daha yaşanılabilirken, yağmur yağınca hemen dışarı çıkardı. Küçükken de gök gürültüsünden korkan, yağmurdan kaçan bir çocuk olmamıştı ve hala yağmur başlayınca tek bir damla boşa gitsin istemezdi, ona göre bir mucizeydi yağmur, mucizeyi uzakta aramamak gerekiyordu.

Ve yağmur, ona bir mucize vermişti. Elinde tutamadığı bir mucizeyi. Sedef'i.

Onunla yağmurlu bir günde tanışmışlardı, ilk görüşte değildi belki ama güzel bir aşktı. Zaten birini tanımadan aşık olma fikri Barlas'a hep uzak gelmişti.

Adımlarını bu eski şehrin tozlu ve İstanbul kadar kalabalık olmayan sokaklarında dolaştırdı, eski bir dostu tekrar görmek gibiydi doğup büyüdüğü bu şehre yeniden gelmek.

Nilüfer'in kendisini merak edebileceğini düşünüp telefonundan kısa bir mesaj yazdı. Genç kızın şu anda okulda mı yoksa işte mi olduğunu bilmediği için otobüsten yeni indiğini, müsait olunca kendisini aramasını istediğini yazmıştı. Onu rahatsız etmek istemiyordu.

Kilometrelerce ötede olan birini bir anda hatırlamak neye işaretti?

Bunu düşünmeyi zihninin derinliklerine, daha sonra dönmek üzere bıraktı ve ailesinin oturduğu mahalleye girmesiyle başka bir şeyi düşünmeye başladı.

Annesinin yanına mı gitmeliydi? Yoksa ablasının mı? Evlerinin arasında sadece bir sokak vardı ama yine de bambaşkaydı Barlas için. Kimi daha çok özlemişti?

Henüz net bir karar alamamışken bacakları onu ablasının tanıdık iki katlı evine götürdü, bahçeden geçip beyaz ahşap kapının önüne gelince durdu ve evde birinin olmasını, Yesra'nın olmasını umarak kapıyı çaldı.

Eskimiş ve beyaz boyası yer yer dökülmüş bir kapıydı bu. Ablası, annesinden farklı olarak binada yaşamak istememiş ve bu evi tutmuştu. Barlas burada vakit geçirmeyi önceden de severdi, ablasının olduğu yerde farklı bir hava olurdu. Ona göre Yesra bu dünyayı güzelleştirmek için gönderilmiş bir melekti. Konuşması, anlayışı, hareketleri ve Yesra'yı Yesra yapan küçük ayrıntılar...

Barlas, ablasına aşık bir insandı. Onu çok özlemişti.

Yesra, küçükken bile dünyaya farklı bir açıdan bakar ve kimsenin göremediği yanlarını görüp kimsenin düşünmeyeceği şeyler hakkında konuşurdu. Kuşların nerede uyduğunu merak edip geceleri onları takip ederdi, Barlas'ı da peşinde sürükleyip başka kimseyle yaşayamayacağı maceraların içinde bulurdu kendini.

Zaman geçip büyüdüklerinde bile çocuk ruhunu kaybetmemişti, her insan gibi bazı problemleri olurdu ancak en umutsuz anda bile bir şekilde siyahlığı içindeki renkleri görürdü o.

Düşüncelerindeki kişinin kapıyı açıp karşısında belirmesiyle bir an afalladı genç adam, sanki ona uzandığında yok olup gidecekmiş gibi küçücük duruyordu Yesra.

Beline kadar uzanan saçlarını sıkı bir örgüyle toplayıp omzunun üzerinden önüne doğru bırakmıştı. Ona bol gelen uzun kollu yakası açık bir tişört ve eşinin olduğunu tahmin ettiği siyah bir eşofman altı giyiyordu.

Olağanüstü sıradandı ancak yüzündeki o ifade hiç silinmemişti, hâlâ aynı güzel bakışlara sahipti.

"Barlas?"

Sesindeki özlemin altında ezildi genç adam, sanki ablası onun burada olduğuna inanamıyordu. Hoş, kendisi de hâlâ emin değildi ama...

Ona cevap vermeden elindeki çantayı yere bıraktı ve kollarını genç kadının sırtına doladı, göz yaşları akmak için fırsat kolluyordu. Onları geri göndermeye çalıştı ve sıkı sıkı tutundu ablasına.

"Üzgünüm..."

Çaresizce bir özür fısıldadı ve kollarının arasındaki kadın ancak Barlas'ın sesini duyunca kendine gelebildi. Kollarını kardeşinin beline dolarken başını göğsüne yaslamıştı. Abla kardeş, komik derecede farklıydı birbirinden. Barlas çok büyük, Yesra ise çok küçük kalıyordu yan yana geldiklerinde.

Barlas nefesleri sırasında Yesra'nın üzerine sinmiş yemek kokusunu aldı ve yemek yapmakta olduğunu tahmin etti. Ailesinin yaşamına devam ettiğini görmek onun için biraz sarsıcıydı. Zaman akmış, insanlar değişmiş ve kimse onu beklememişti.

Acısı kendine kadardı.

"Geç olduğunu biliyorum... Ama şimdi gelebildim."

Kollarını birbirlerinden ayırdılar ve Yesra içeri geçmesi için kapının kenarına geçti.

Ev, tıpkı hatırladığı gibiydi. Ufak tefek değişikliklerin dışında aynıydı, zaten Yesra hiçbir zaman değişikliği seven biri olmamıştı. Şaşırmadı genç adam.

"Ne kadar süreliğine geldin? Keşke hiç dönmesen İstanbul'a, öyle özledik ki seni..."

Televizyonun olmadığı oturma odasında, aynı koltuğa karşılıklı bir şekilde oturmuşlardı. Yesra'nın dediğine göre çocuklar okulda, kocası Arda işteydi. Kendisi de yemek yapmayı şimdi bitirmişti, annesi ve babası hâlâ aynıydı. Babaları küçük bir bakkal dükkanı devralmıştı orada vakit öldürürken anneleri yeni bir dikiş nakış kursuna başlamıştı. Zaten ikisi de boş durmayı seven insanlardan hiç olmamışlardı.

"Peki sen? Konuştuğumuzdan beri çok zaman geçti, neler yaptın, şimdi daha iyi gibisin..."

Gözlerini kaçırıp ellerini inceledi Barlas, nereden başlayıp ne kadarını anlatacaktı?

Neden anlatmaya Nilüfer'den başlamaya korkuyordu, her şey onunla başlamışken?

Gözlerini kaldırıp Yesra'nın kendisiyle aynı renk gözlerine bakınca söylediklerini süzgeçten geçirme fırsatı olmadı, Yesra'ya asla hayır diyemiyor. Ondan sır saklayamıyordu.

"Bir kız var..."

Sesini düzeltmek için boğazını temizledi.
"...Onunla tanışmamız çok tuhaftı, nasıl anlatacağımı bilmiyorum ama uzun bir hikâyesi var."

Tam bu anda, yaşadıkları her şeyi anlatmamaya karar verdi. Çok özeldi Nilüfer.

"Ona yardım ederken ben de farkında olmadan değiştim ve gün geçtikçe daha az üzüldüğümü fark ettim. Şimdi de kendim için bir şey yapmak istiyorum, bir kafe açmak. Ama önce buraya, babama ve size sormak fikir almak için gelmeye karar verdim." İçinden tamamladı.

"Bir de yüzleşmeye."

Bazen tüm acıları hatırlıyordu, şimdi hepiyle teker teker yüzleşecek ve geride bırakacaktı, bırakmak zorundaydı.

Ölü Ruhun ÇığlığıWhere stories live. Discover now