27

318 55 11
                                    

Bölüm parçası »»

The Neighbourhood - Say My Name

Danger Mause And Daniele Luppi & Jack White - Two Against One (sorarlarsa bunun adını yazarken öldü.)

~

Barlas'ın önündeki tabak, çeşit çeşit yemeklerle dolalı sadece birkaç dakika olmuştu ki annesi her lokmasında başka bir şey isteyip istemediğini soruyordu.

Evine döneli iki gün olmuştu, ilk günün heyecanından annesi oğlunun sevdiği yemekleri hazırlayamamıştı belki ama bunu ikinci günün akşamında telafi etmişti.

Şimdi onların bu eskimiş ve anılarla dolmuş evlerinde Barlas'ın uzun zamandır ilk defa böylesine kalabalık yediği bir yemek veriyorlardı.

Annesi, babası ve ablasının kendi küçük ailesi... Birleşince ortaya kocaman bir aile tablosu çıkmıştı ancak bu, diğerlerinden biraz daha farklı bir tabloydu.

Ablası, ikizlere çorba içirmeye çalışıyordu. Onlarınsa tek düşündükleri anneannelerinin yaptığı su böreğiydi. Masadaki iki erkek, Barlas'ın babası ile Yesra'nın eşi Arda şu sıralar gündemde olan bir maç hakkında yorum yapıyorlardı. Barlas bazen konuya katılsa da önceliği annesinin sorduğu sorular ve onun yaptığı yemeklerdi.

Ancak tuhaftır ki bu kadar kalabalık olan bir masada bile birinin özlemini çekiyordu. Aklı telefonunun çalıp onu bu özlemin biraz da olsun giderilmesindeydi.

"Orada neler yapıyorsun oğlum? Ablan bana sadece dinlendiğini söylemişti, işine geri dönecek misin?"

Bu cümlede bile gizli bir sitem vardı, oğlunun neden kendisini hiç aramadığını merak ediyordu haklı olarak kadın. Barlas ise sesindeki bu sitemi görmezden gelerek konuştu, sonunda fikrini herkese açıklayabilecekti.

"Aslında aklımda yeni bir iş kurmak var... Eski işime dönmektense İstanbul'da bir... Lokanta işletmek istiyorum. Size de sormak için geldim buraya."

Kafe sözcüğü, ailesine söylemek istemediği bir kelimeydi. Komikti ama yeterince ciddiye alınmayacağını düşünmüştü genç adam.

Ve beklediği oldu ve Arda ile babası konuşmayı bırakıp ona döndüler, Arda'nın yüzünde saf bir merak, babasında ise aynı oranda ilgi vardı.

Bu güzeldi, yani ciddiye alınmak. Barlas kendini yeniden liseyi bitirip kendine bir araba almak için babasına sorduğu günkü gibi hissediyordu, küçükken de kendi parasını kazanan bir çocuk olmuştu. Çalışmaktan kaçmazdı ama sıfırdan hiç bilgisi olmadığı bir işe girişmek nereden bakılsa zordu.

Yine de hiçbir zaman parayı dert eden bir aile olmamışlardı.

"Gerçekten yapmak istediğin buysa... Araştırdın mı? İstersen eski tanıdıklara bir soralım, bilmediğimiz bir alan bu."

Kafasını 'Hayır.' anlamında salladı.

"Gerek yok... Yavaş yavaş araştırmaya başlayacağım ben. Her adımında kendim uğraşmak istiyorum."

Annesi anlayışla gülümsedi, oğlunun böyle yapmak istemesini anlıyordu. Barlas asla güçlüklerden kaçan biri olmamıştı.

Sofra toplanıp kahveler pişene kadar Barlas yeğenleri ile ilgilendi, sohbet etti ve biraz da babasıyla televizyon seyrettikten sonra dışarı çıkacağını söyledi.

İki gündür ertelediği ve içten içe korktuğu ziyareti yapacaktı.

Elleri cebinde neredeyse boş sokaklarda ilerlerken ailesinin hala aynı olduğunu düşünüyordu.

Onca zaman onları aramamış olmasına rağmen bu akşam sanki hiçbir şey olmamış gibi onunla oturup havadan sudan konular hakkında konuşabilmişlerdi. Ablası da aynı şekilde, ya ona tavır alsaydılar? O zaman gerçek bir aileyi kaybetmiş olurdu Barlas.

Telefonun çaldığı sırada mezarlığa yaklaşmıştı, çiçek ya da buna benzer süslerle ilgilenecek zamanı yoktu. Zaten insanlar henüz hayattayken almak yerine öldükleri zaman mezarlığa bırakılan çiçeklere anlam verememişti, insanlar tuhaftı.

İstemsizce adımlarını yavaşlatıp Nilüfer'den gelen aramayı tek bir kelimeyle yanıtladı. Dün konuşmamışlardı.

"Barlas? Nasılsın, ne yapıyorsun?"

"Hiç... Mezarlığa gidiyorum şimdi, sen?"

"Ben de evdeyim. Dün arayamadım seni şu son sınavlarla uğraşıyordum."

Sesindeki gizli özürü duydu genç adam ve aynı sessizlikle kabul etti.

"Anladım... Derslerin çok daha önemli, kafemde çalışacak aşçı tüm bilgilere sahip olmalı."

Sesindeki muzip ton anında karşısındaki kişiyi etkilemişti.

"Kesinleşti mi? Ciddi olamazsın, çok mutluyum!"

Gülüşü bulaşıcıydı, Barlas kendini sırıtırken buldu ve dakikalar geçip giderken onlar henüz varlığı kesin olmayan kafe hakkında konuştular.

Barlas telefonu kapattığında mezarlığa gelmişti çoktan, daha fazla vakit kaybetmeden akşamları daha da korkutucu bulunan o yere girdi ve ölü bedenlerin arasında ilerlemeye başladı.

Düzenli değildi buradaki mezarlar, toprağın ve ağaçların arasında ilerlemek zor olsa da sevdiği kadını bulması uzun sürmedi.

Beyaz mezar taşının üzerine kazınmış tanıdık ismin üzerinde gezdirdi parmak uçlarını. Sevdiği kadının bedeni burada yatıyordu ancak ruhu? Ölümden sonra hayata inanan biriydi Barlas ancak ölenlerin gökyüzünden kendilerini izlediği düşüncesi ona tersti.

Belki de çocuklarını büyütüyordu?

Ellerini açıp bildiği birkaç duayı okuduktan sonra Sedef ile konuşmaya başladı. Belki boşlukta kaybolup gidecekti söyledikleri, hiç kimse tarafından duyulmayacaktı ama yine de içinde tutmak istemiyordu.

"Sedef... Sevgilim, biliyorum uzun zaman oldu seninle konuşmayalı ama kendimi suçlu hissediyordum. Belki geçen zamanda yanına gelmemem daha da arttırdı bu suçluluğumu ama şimdi ne değişti bilmiyorum. Bende bir şeyler değişti, bir şey oldu, artık çabalamak istiyorum. Biri için önemli olmak istiyorum. Belki kızacaksın bana, haklısın da zaten, hep haklıydın..."

Derin bir nefes alarak sigara bulmayı umarak ceplerini karıştırdı ancak bundan bir sonuç çıkmadı, çantasında unutmuş olmalıydı o zehir paketini.

Ayağı kalkmadan önce son bir pişmanlık döküldü dudaklarından.

"Keşke en başında geçmeseydim o işlerin başına..."

Ve ellerini yeniden cebine koyarak mezarlıktan uzaklaştı, içindeki eksik bir parça tamamlanmış oldu böylece. Artik kendinden daha az nefret ediyordu ve suçluluk duygusu da ondan birkaç adim uzaklaşmıştı ancak yine de varlığını hissediyordu. Uzaktan izliyordu suçluluk, onu.

Unutulmuş, eski bir resim birleşmişti. Sedef'in ve henüz doğmamış bebeklerinin hayaleti onun üzerinde olmayacaktı, onlar bile rahatlamıştı.

Ölü Ruhun ÇığlığıWhere stories live. Discover now