15

472 69 39
                                    

Bölüm parçaları »»

The Neighbourhood - Wiress

Rammstein - Ohne Dich

Madrugada - New Depression (şarkıları dinleyerek yazdım ama birbirinden bağımsız şarkılar, birini seçmenizi öneririm.)

~

Barlas ve Nilüfer, kağıt bardakların içindeki kahvelerini ellerinde tutarken, önlerinden geçen arabaları izliyor ve konuşmaya nasıl başlayacaklarını düşünüyorlardı.

Nilüfer, Egemen'den onu, bir saat idare etmesini istemişti. Kendi izni de eklenince iki saatlik bir boşluğu oluşmuştu. Gerektiği zamanlarda birbirlerinin yerlerine bakıyorlardı ve neredeyse Nilüfer bunu ilk kez kullanmıştı.

Egemen şaşırmıştı ama yine de bir şey sormadan kabul etmişti, Nilüfer'in soruları genellikle yanıtsız bıraktığını bilecek kadar tanıyordu onu.

Barlas ile birlikte kahvelerini aldıktan sonra bu parka kadar yürümüş ve boş bir bank bulunca da oturmuşlardı.

Hava yavaş soğurken elindeki bardağı daha sıkı tuttu Nilüfer, saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı, sadece bir şey yapmış olmak için.

Barlas öksürdü ve konuşmaya başladı. Ne diyeceğini önceden planlamamıştı, bu yüzden kelimeler kararsızlık içinde döküldü ağzından.

"Bir yıl içinde ne çok şey değişiyor, değil mi?"

Kendisi için pek bir şey değişmemiş olsa da genç kızın halinde bir tuhaflık vardı.

"Benim... Benim aslında sana teşekkür etmem gerekiyor."

Nilüfer, Barlas'ın meraklı bakışlarına karşılık vermeden gözlerini kahvesine dikti ve anlatmaya başladı. Birine bakmayınca, yalnızmış gibi düşününce daha rahat dökülüyordu acıları ağzından.

İlkokul ve lise hayatı sırasında kimse hakkındaki gerçekleri tam anlamıyla öğrenememiş ve hep hikaye bir şekilde eksik kalmıştı. Bugün, bu olmayacaktı. Kendini zorlayacak ve her bir acısını kelimelerle süsleyip söyleyecekti Barlas'a.

Doğumunu anlattı önce, doğumunu ve ailesinin yarısını öldürmesini... Tanımaya fırsatı olmadığı ikizini, babasıyla yaşadığı, daha doğrusu yaşamaya çalıştığı hayatını , değiştirdiği psikologları ve mutluluk vermelerini umduğu küçük hapları. Ki onlar pek işe yaramamışlardı.

Bunları anlatırken hala içmediği kahvesini izliyordu, gözleri dolmaya, görüşü buğulanmaya başlamıştı ama durmadı, sesi titrerken ve yanakları ıslanırken konuşmaya devam etti.

İlk defa derdini hayalî arkadaşlarının dışında birine anlatıyordu ve bu rahatlatıcıydı. Tıpkı filmlerde görüp küçümsediği kitaplarda okuyup inanmadığı gibiydi, sanki yaşadıkları da dilinden dökülmüş ve gitmişti.

En sonunda, babasıyla yaşadığı evi ve okulunu anlatınca soğumasına aldırmadan kahvesini tek bir yudumda bitirdi ve kağıdı eliyle yırtmaya başladı. Küçük küçük parçalar koparıyor ve hırsını bardaktan çıkartıyordu.

"İşte böyle..."

Ağzının içinde mırıldandıktan sonra kafasını kaldırıp Barlas'a baktı, tüm sırrını onunla paylaşmıştı. Tüm acısını, yalnızlığını.

Şimdi tek korkusu Barlas'ın herkes gibi olma ihtimaliydi, bir cevap bekliyordu , en ufak bir tepki bile onu darmadağın edebilirdi.

Dakikaların ardından genç adam tıpkı Nilüfer'inki gibi titreyen bir sesle konuştu.

"Sen... Çok güçlü olmalısın."

Nilüfer, duyduklarına karşı daha fazla dayanamadı ve sesli bir şekilde ağlamaya başladı. Böyle mi görünüyordu insanların gözünde, güçlü?

Belki de haklılardı, ikizinin yerine yaşayacak kadar güçlüydü. İşler nasıl yürüyordu, yaşamaya hak kazanmıştı da kardeşi o hakkı kayıp mı etmişti?

Barlas, kolunu tutup genç kızı kendine doğru çevirdi. Yanlış bir şey daha söylemekten korkuyordu, Nilüfer öylesine kırılgandı ki... Bu yüzden risk almak yerine genç kızın ufak bedenini kendine çekip sıkıca sarıldı.

Nilüfer kucağında birleştirdiği ellerini tereddütle kaldırarak kollarını adamın beline doladı. Bardağı yere düşmüş ve rüzgarın etkisiyle yanlarından uzaklaşmıştı ancak Barlas da Nilüfer de onu umursamıyordu.

Nilüfer bugün ilklerini yaşıyordu, ilk defa yabancı birine kendini anlatmıştı ve şimdi de yine aynı adama sarılıyordu.

Sarılmak... Somutlaşınca kendi anlamını yitiriyordu, Nilüfer kendini emanet etmişti adama, sırlarını ve korkularını, sadece iki bedenin birbirine dolanmasından daha özeldi aralarında geçenler. Sarılmak sözcüğü yeterli değildi.

Göz yaşları Barlas'ın kıyafetini ıslatırken, zamanla azaldı ve en sonunda durdu.

Genç kız o zaman fark etti, adam tıraş losyonu ve biraz da ter kokuyordu. Tiksindirici değildi, tuhaftı, daha önce babasıyla bile bu kadar uzun süre yakın kalmamıştı. İçinde güven duygusunun filizlendiğini hissetti.

Adamın hakkında hiçbir şey bilmiyordu, gerçek anlamda hiçbir şey. Birinden duysa muhtemelen ayıplayacağı şeylerden biriydi bu, bir yabancıya güvenmek. Zihnini sarsıp düşüncelerini dağıttı, şu anda bir nebze daha mutluydu ve önemli olan buydu.

Barlas içinse durum daha farklıydı, az önce öğrendiği şeyler onu dehşete düşürmekten ziyade, şaşırtmış ve kıza saygı duymasını sağlamıştı.

Öyle ki artık Nilüfer ismi bile daha farklı anlamlar taşıyordu gözünde.

Kendi acısını içinde öyle büyütmüştü ki daha kötülerinin varolduğunu reddetmişti bir zaman sonra.

Barlas yeni yeni farkına varsa da bu kız, daha doğarken lanetlenmişti, kendisinin aksine hiç mutlu bir anısı olmamıştı, hep eksik kalmıştı.

Barlas en azından, sevdiğiyle zaman geçirebilmişti. En azından mutlu bir ailede dünyaya gelmişti, kız kardeşi Yesra nefes alıyordu, uzakta da olsa nefes aldığını biliyordu genç adam.

Nilüfer'in yerinde olsaydı yaşamayı çoktan bırakmıştı, güçsüzdü çünkü. Kendinden başkasını düşünemeyecek kadar da bencildi. Zaten ailesini geride bırakıp onları, Yesra'yı düşünmeden yaşadığı şehri terk etmesinin nedeni de bu değil miydi?

Güçsüzlüğü.

Nilüfer'in karşısında ezildiğini hissetti.

Sardığı bedeni daha yakınına çekti, Nilüfer ona cevap olarak belini daha sıkı tuttu.

Ancak alışık olmadığı bu temas kısa sürmüştü, Nilüfer gülümseyerek uzaklaşmıştı ondan. Gülümsemesi gözlerine ulaşmıyordu.

Genç kız yanaklarını elinin dışıyla kuruladı ve burnunu çekti.

"Peki sen?"

Barlas kaşlarını kaldırdı, kendi acısı gözüne çok... Önemsiz görünmüştü, her ne kadar Nilüfer'in öyle düşünecek bir insan olmadığını bilse de birden tüm kelimelerini kaybetti, her nasılsa, sesi bile kendisini terk etmişti.

Kafasını hayır anlamında salladı ve zorlukla gülümsedi. Gülümsemesi en az Nilüfer'inki kadar sahteydi.

"Belki başka bir gün, molanın yeteceğini sanmıyorum."

Nilüfer saatine bakıp kaşlarını çattı, zor olmuştu ama kendini saat taşımaya alıştırmıştı. İşi, okulu ve hayat için gerekliydi bu küçük mekanizma.

Yine de hâlâ zamana hükmetmeyi hayal etmekten alamıyordu kendini.

"Sanırım haklısın, zamanın kısıtlı olması iyi olmadı, dinlemek isterdim."

Barlas bundan daha iyi bir an olmayacağını düşünerek Nilüfer'den numarasını istedi, yanlış anlamasından korkmuştu ancak Nilüfer başını sallayıp kabul etmişti ve sadece iki dakika sonra rakam sürüsü rehberine kayıt olmuştu. Birbirlerine gülümsediler.

Ve yerlerinden kalktıktan sonra, kafeye doğru yürümeye başladılar...

Ölü Ruhun ÇığlığıWhere stories live. Discover now