29

292 50 13
                                    

Bölüm parçaları »»

Hypnogaja - Static

~

Mezun olduktan sonra bir çarşamba günü Nilüfer işinden ayrıldı ve soluğu Barlas'ın yanında aldı.

Belki sabahın onu, garsonluk yaptığı kafeden ayrılmak için erken bir saat olabilirdi ama önceki akşam Barlas ile konuşmuşlar ve erkenden buluşup Barlas'ın beğendiği birkaç mekanı ziyaret etme kararı almışlardı.

Kararının önemsemesi, genç kız için önemliydi. Üstelik karşısındaki adamın tek bir hareketiyle, hayatı değişmiş; birlikte kurdukları tek bir hayalle yeni bir işe atılmış ve bunu birlikte yapmış olmaları Nilüfer'i başlarda korkutsa da şimdi daha iyiydi.

Üstelik ilk defa bir şey için heyecanlanıyordu, yani gerçekten hayata karışacağı ve kendi parasını kazanacağı için... Bir haftadır dilinden yeni başlayacağı iş düşmüyordu ve Barlas ile fikirlerini ilk defa ona açtıklarında buna kötümser yaklaşan babası da kabullenmişti artık kızının çalışacağını.

Emekliliği yaklaşmıştı ve kızının kendi ayakları üzerinde durabilmesi onu da sevindiriyordu, sevinç depremi onları hepten sarsmıştı ve artçı dalgalar geldikçe evlerindeki düzen değişiyordu. Akşamları konuşacak yeni konuları vardı artık, Nilüfer, ona gününün nasıl geçtiğini sorarken mecburiyetten değil, gerçekten merakla soruyordu ve bu soruyu yanıtlamak konusunda her zamankinden daha istekliydi yaşlı adam.

Nilüfer, Barlas ve etrafındaki kişiler mutluluğu tatsa da bu işe çok üzülen biri vardı, başka konularda cesareti bol olsa da konu hislerini açıklamaya gelince çuvallayan biri.

Egemen, aslında işi sevmesinin nedeninin Nilüfer olduğunu biraz geç fark etmişti ve onu uzaktan izlemeye, sessiz ve insanlardan uzak olan kızın iç dünyasını tahmin etmeye öylesine alışmıştı ki Nilüfer'in gerçekte kim olduğunu öğrenme fırsatını elinden kaçırmıştı. Doğru zamanı bekleyim derken genç kızın uzaklaşıp gidişini seyretmekten başka bir şey yapamamıştı.

Belki de bir yerde hata yapıyordu ancak hatasını kendisinden başka bilen de yoktu, öyle kalmasını sağlayacaktı. O, umutsuzca hatasını seviyordu.

Saat öğlene yaklaşırken Nilüfer eskiden çalıştığı kafeyle tüm bağlantılarını koparmıştı, koparmıştı koparmasına ancak bilmediği şey, Egemen ile tekrar karşılaşacağıydı.

Barlas ile buluşacakları yer ikisinin de bildiği bir mekandı. Önce karınlarını doyurup daha sonra gezeceklerdi ancak o gün, iş çıkışı otobüsü beş saniyelik bir farkla kaçırdığında her zamankinin aksine arkasından koşup insanlara çarparak şoförün onu fark etmesini sağlamak yerine durdu ve kulaklıklarını çantasına koyarak zaten kısa olan mesafeyi yürümeye başladı.

Şehrin, artık adı kadar ünlü olmuş kalabalığını bir seferlik görmezden gelmek yerine onların arasına katıldı, insanlara bir bütün olarak bakmak yerine teker teker inceledi ve her birindeki yalnızlığı gördü.

Kimi tıpkı Nilüfer gibi kulaklıklarına sarılmış, kablolara dolanmış ve sessizce ölümü beklemek üzere kendi köşelerine çekilmişlerdi. Düşünceleri gürültülüydü belki ancak onları kelimelere dökecek cesaretleri hiç olmamıştı.

Barlas, Nilüfer'e bu cesareti vermişti işte, acısını anlatması için cesaret vermişti. Kimseyle paylaşmaya kıyamadığı acısını ona anlatmıştı.

Bir sürü insana çarptı, hepsinden özür diledi ve gülümsedi. Yeni yeni fark ediyordu ki birine gülümsemek, kendi gününü de daha anlamlı kılıyordu.

Sokağın köşesinden karşıya geçip buluşacakları kafeyi gördü ve hemen önündeki arabayı tanıdı, Barlas çoktan gelmiş olmalıydı. Otobüsle gelse dört durak sürecek bir mesafeyi yürümüştü ve çok da geç kalmış sayılmazdı.

Yine de genç adamın kendisini beklediğini bilmek adımlarını hızlandırmasını sağlıyordu. Barlas'ı görmek gittikçe daha çok bir ihtiyaç halini alıyordu. Onu özlüyordu Nilüfer.

Ölü Ruhun ÇığlığıWhere stories live. Discover now