18. BÖLÜM

16 1 0
                                    

Katlanılmaz bir acı ile uyandığımda boğazım yırtılırcasına çığlık atıyordum. Vücudumu kesen soğuk neşterleri hissettiğimde gözlerimden akan yaşlar yanaklarımı ıslattı.

-Ne sikim oluyor lan!

Kollarımı ve bacaklarımı oynatıp kurtulmaya çalıştım ama hastane yatağına bağlandım. Kendimi bir an küçükken olduğum deney masasında sanmam ile paniğim arttı. Neden acıyı bu kadar fazla hissediyordum? Bünyem acıya karşı bağışıklık kazanmıştı.

-Esra hanım lütfen sakin olun ve...

-Bırakın beni!

Kollarımı kurtarmaya çalıştım. Normalde basitçe kurtulabileceğim kelepçelerden hiç bir şekilde kurtulamıyordum.

-Doruk! Doruk nerede! 

-Esra hanım lütfen sakin...

-Hepinizi öldürmeden önce bir her şeyi açıklasın!

Tüm doktorlar birbirine baktı ve baş doktor olduğunu düşündüğüm kişi üzgünce bana baktı.

-Çok üzgünüz Esra hanım ama devam etmek zorundayız.

Neşterler vücudumu deşmeye devam ederken kesiklerden içeri giren parmakları çok net hissedebiliyordum. Neden kesikler iyileşmiyordu?

-Birinci kurşun çıktı. İkinciye geçelim.

Bu sefer bacağımda bir kesik açıldı ve eldivenli parmaklar kesiğin içini açtı. Büyük bir cımbız iyice derine inerken boğazımdan kan gelesiye kadar çığlık attım.

-İkinci kurşun çıktı efendim.

-Sonuncu kurşuna geçelim.

Bu sefer üç doktor boğazıma yaklaştı. Kafamı sağa sola çevirip onlara engel olmaya çalışsam da içlerinden biri başımı tutarak beni durdurdu. Beni tutan kişi ile göz göze geldiğimde yüzüme onun göz yaşları düştü. Uzun sürecek bir sessizlikten önce son söylediğim şey onun adı oldu.

-Doruk.

Boğazıma derin bir kesik atıldığında çığlık atmaya çalışsam da sesim çıkmadı. Soğuk bir metal boğazıma girdi.

-Üçüncü ve son kurşun çıktı. Hayati değerleri normal, ameliyat başarılı.

Yaralarım temizlenip sarılırken hiç bir şey yapamadım. İlk kez bu kadar zayıf  hissettim. Konuşmak için çabalasam da sesim çıkmadı. 

-Ne?

Doruk biraz daha bana yaklaştığında bir kez daha konuşmaya çalıştım. Doruk sinir ile baş doktora döndü.

-Onun sesini neden duyamıyorum!

Doktor bir adım geriledi.

-Kurşun ses tellerini parçalamış. Zehir vücudundan tamamen çıkasıya kadar kendini iyileştiremez. Bir süre konuşamayacak.

Doruk bana döndüğünde ben bir kez daha bilincimi kaybetmek üzereydim. O doktorla tartışırken benim görüşüm kararmıştı bile.

Tekrar uyandığımda başım çatlayacak gibi ağrıyordu. Yattığım yerde kıpırdandım. Farklı bir yerde yatıyordum. Ameliyat masasına kıyasla aşırı yumuşak ve rahattı. Boğazım susuzluktan kupkuruydu. Gözlerimi açmak için büyük bir çaba sarf ettikten sonra güneş ışığı ile karşılaştım. Yattığım yerden kalkmak için hareketlenirken bir ses beni durdurdu.

-Bekle, yardım edeyim.

Ben daha sesin sahibine dönmeden o yatakta oturmama yardım etti. Kulaklarımda uğultu olduğu için sesleri pek fazla ayırt edemiyordum.

-Nasıl hissediyorsun?

Sese döndüğümde endişe ile bana bakan Doruk ile göz göze geldim. Ah, şimdi olanları hatırlıyordum. Ona cevap vermeye çalıştığımda boğazım deli gibi yandı. Elim boğazıma giderken Doruk hızla bana bir bardak su uzattı.

-Al, bunu iç.

Bardağı alıp içindeki suyu içtikten sonra bardağı baş ucumdaki masaya koydum. Ellerim ile kalem kağıdı işaret ettikten sonra Doruk acı bir şekilde gülümsedi.

-Endişelenme, dudaklarını okuyabilirim.

Gözleri gözlerimden dudaklarıma kaydığında sanki konuşurmuş gibi dudaklarımı oynattım.

-Neler oluyor?

-Uyanır uyanmaz ilk bunu mu sordun gerçekten, sana da günaydın.

Alay ederek ortamı yumuşatmaya çalışsa da işe yaramadı. 

-Oradan bakınca şakalarını kaldırabilecek gibi mi gözüküyorum?

-Haklısın, özür dilerim. Öncelikle kahvaltı etmeye ne dersin? Daha sonra...

-Doruk, hemen.

-...Dediğin gibi mermiler zehirli çıktı. Daha önce adı duyulmamış bir zehir yani onu babanın yaptığını varsayıyorum. Kan örneklerini, zehrin kalanını ve mermileri araştırmaya başladılar ve şu ana kadar bulabildikleri tek şey o mermilerin senin iyileştirme yeteneğini ve ilaçlara olan bağışıklığını yok etmesi.

Şaşkınlık ile gözlerimi açtım.

-Bu...kalıcı bir durum mu?

-Sanmıyorum. Baban seni ele geçirmek istiyor çünkü yeteneklerine ihtiyacı var. Seni böyle bir zehir ile riske atamaz.

-Evet...haklısın. Peki bu durum?

Boğazımı işaret ettim. Sesimi duymadan konuşmak oldukça tuhaftı.

-Ve o durum. Mermilerden biri ses tellerini parçalamış. Zehir vücudundan tamamen çıkmadan yaraların iyileşemez ve sesin geri gelemez. Bu durum diğer yaraların içinde geçerli. Bacağında ve gövdende iki kurşun yarası var.

Yutkundu ve bakışlarını kaçırdı.

-Yani kısaca zehir etkisini kaybedesiye ya da bir panzehir bulana kadar fiziksel olarak normal bir insansın.

Uzun bir sessizlik bizi esir aldı. En sonunda başımla onu onayladım.

-Anladım.

Üzerime ölü ağırlığı çökmüştü. Doruk elini elimin üzerine koydu ve sıkıca kavradı.

-Senin için o panzehri en kısa zamanda bulacağım, Esra. Buna emin olabilirsin.

Bir kez daha başımı salladım. Tüm enerjim ve hislerim sönmüş, yerlerini acı ve hissizliğe bırakmıştı.

-Bana telefonumu ver.

Doruk dediğimi ikiletmeden bana telefonumu uzattı.

-Ne yapacaksın?

-Kereme mesaj atacağım. Sonuçta bir süre ortalıkta olamayacağım.

Yüzü gerildi ama bir şey söylemedi. Telefonda mesajlara girerken iki şey gözüme çarptı. Tarih ve Keremden hiç bir mesaj gelmemesi. Doruğa döndüm.

-Bu gün iki Aralık, Doruk.

-Evet.

-Benim yaralandığım gün yirmi Kasımdı.

-Öyleydi.

-Kerem benden bir gün haber alamadığında iyi olup olmadığıma dair mesaj atar.

Sessizliğini korudu.

-Ona ne oldu?

Cevap vermediğinde hızla yataktan kalktım. Bu yaptığım yaralarımın sızlamasına sebep olsa da sesimi çıkartmadın. Kaşlarımı çatarken sanki sesim çıkacakmış gibi bağırmaya çalıştım.

-Doruk, nerede o!

-...Vurulduğun gün sen ameliyattayken kaçırılmış. Asıl amaçları bizi ele geçirmek değilmiş Esra, asıl amaçları rehine bulmakmış.



KANLI BAĞLAR (18+) Where stories live. Discover now