19. BÖLÜM

10 2 0
                                    

-Esra!

Ben yataktan kalkıp üzerime kıyafetlerimi giyerken Doruk kolumu tuttu.

-Bu halde yapabileceğin tek şey intihar olur!

-Umurumda değil!

Kolumu sertçe çektim.

-Söz konusu Kerem! Zaten günlerdir onların elindeyken nasıl sakin olmamı beklersin!

Telefonumdan Keremin yerini bulmaya çalışırken dudağımı kemirdim. Doruk elimdeki telefonu aldığında ona döndüm.

-Yoluma çıkma Doruk, pişman ederim.

Üzgün bir şekilde gülümsedi.

-Lütfen, Esra. Ölmene izin veremem.

Ellerini omuzlarıma koydu.

-Benden nefret et, yumrukla hatta vur beni ama yalvarırım beni ölümün ile cezalandırma.

Durdum ve derin bir nefes aldım. Ayakta bile zor durduğum gerçeği canımı sıkıyordu.

-Keremin yerini bulun, en kısa sürede.

-Kaybolduğu günden beri arıyoruz. Endişelenme, onu bulacağız.

İç çektim ve sakinleşmek için yatağa oturdum.

-Madem artık ilaçlar işe yarıyor, bana ağrı kesici getir. Kafamın içinde İstanbul trafiği var gibi.

-Elbette, nasıl istersen.

Doruk odadan çıkınca yataktan geri kalktım ve pencereden dışarı izledim. Keremi bulasıya kadar yaralarım iyileşmek zorundaydı, panzehri bekleyecek zamanım yoktu.

Günler birbirini tekrar ediyordu. Olayların üzerinden üç hafta geçmişti. Her sabah altıda kalkıyor, yaralarımla ilgilenip sarıyordum. Daha sonra kahvaltı ediyor ve ilaçlarımı içip bahçeye koşuya çıkıyordum. Bir saat koştuktan sonra Doruğun özel olarak hazırlattığı spor salonuna gidiyor ve üç dört saat antrenman yapıp kum torbası ile çalışıyordum. Saat on iki olduğunda ise araştırma merkezine gidip önce panzehir çalışmalarına yardım ediyor, daha sonra da Keremin yerini bulmaya çalışıyordum. Yaralarım neredeyse iyileşse de zehir hala vücudumdaydı yani kendimi yenileyemiyordum.

 -Esra hanım.

Sesin geldiği yere döndüğümde bir kadın endişe ile bana bakıyordu. Keremi bulmak için görevlendirilen ekibin başıydı. Yanına ilerledim ve elimdeki kağıda yazdım.

-Ne oldu?

-Buna bakmanız gerek.

Bilgisayar ekranına yaklaştığımızda kilitli bir dosya ile karşı karşıya geldim.

-Bu nedir?

Kadın açıklamaya başladı.

-Az önce bilinmeyen bir e posta ile bize ulaştı. Açmaya çalıştık ama sisteme giremiyoruz.

Ekranda başlık ve çözülmesi gereken bir kod vardı. Başlık büyük kırmızı harflerle yazılmıştı.

"MAVİŞİM İÇİN MİNİK BİR BULMACA"

Ellerimi yumruk yapıp sıktım. Benimle alay ediyordu.

-E postayı benim bilgisayarıma yolla. Araştırma odasından çıkarken herkesi uyardım. 

-Benim işim bitesiye kadar kimse beni rahatsız etmesin.

Üstüne bastırarak tekrar ettim.

-Kimse.

Üst kattaki odama çıkarak kapıyı kilitledim ve masamın başına geçip bilgisayarımı açtım. Gönderilen e postaya girdiğimde aynı ekran beni karşıladı. Kısa bir göz gezdirmeden sonra bir ön bilgiye sahiptim. Öncelikle e postanın nereden geldiği belirsizdi yani yerini tespit edemiyorduk. İkinci olarak ise dört adet güvenlik duvarı vardı. Dudaklarımda sinirden bir sırıtış oluştu. Sesim çıkmasa da kendi kendime konuştum.

-Eminim şu an çok eğleniyorsundur baba.

Bu şifreyi çözmem için bizzat bana göndermişti ama sonucun ne olacağı konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Her şey daha kötüye gidebilirdi ama Kerem onun elindeyken onun oyununa uymak dışında bir şansım yoktu. Kodları satır satır çözmeye başladım. 

Üç, belki de dört gün geçmişti. Her geçen saat sinirlerim biraz daha gerilirken boynumu ovuşturdum. Son güvenlik duvarına ulaşmıştım ama bu bana baya bir pahalıya patlamıştı. Dört gündür aralıksız çalışıyordum. Ne uyuyordum ne de adam gibi yemek yiyordum. Hala açlıktan ölmüyorsam bunu her gün içtiğim bir fincan kahveye ve yediğim bir dilim ekmeye borçluydum. Kapı çaldığında kaşlarımı çattım. Hala konuşamadığım için kapının diğer tarafında ki kişinin konuşmasını bekledim.

-Esrar? Müsait misin?

Yumuşak bir ses duyduğumda oturduğum yerden kalktım ve kapının kilidini açtım. Görüntüsü yabancıydı, her zaman ki gibi değildi. Saçları dağılmış, kıyafetleri karışmış ve göz altları çökmüştü. İçeri girmesi için yana kaydım.

-Teşekkür ederim.

O yatağıma otururken ben kapıyı kapatıp sandalyeme geri oturdum.

-Çalışanlar dört gündür kendini buraya kapattığını söyledi, neden?

Doğru, henüz gelişmelerden haberi yoktu çünkü ben kodu çözmeye çalışırken o da panzehir için laboratuvarda sabahlıyordu. Ona koddan kısaca bahsettim. Kafasında her şeyi ölçüp tarttığına öylesine emindim ki.

-Peki çözebildin mi?

-Neredeyse, son güvenlik duvarındayım.

-Anladım, o zaman biraz mola ver. İyileşmek için kendine zaman vermelisin.

-Zamanımız yok Doruk. Her geçen saniye Keremin ölü olma şansı yükseliyor. Hatta şu an bile...

Dudaklarımı bir birine bastırdım. Şu an bile ölü olabilirdi. Doruk yataktan kalkıp yanıma geldi ve önümde diz çöküp ellerimi tuttu.

-Kerem bir rehine Esra. Baban onu öldüremez, buna cesaret edemez. Senden korkuyor ve bunu sende biliyorsun. Korktuğu için Kereme ihtiyacı var.

-Yine de...onu hep bu olayların dışında tutmaya çalıştım ama başaramıyorum. 

Gözlerimin dolmasını engellemeye çalışsam da işe yaramadı. Tuzlu su yanağımdan aşağı şerit halinde aktı.

-Tek bir kişiyi bile kurtaramıyorum.

-Bu doğru değil, beni kurtardın.

Alayla güldüm.

-Hadi ya, ne zaman?

O da güldü, ama acıyla.

-İki Nisanda. 

Başka bir şey söylemedi, bende sormadım.

-...Şu daha önce yaptığın kreplerden yap.

Gülümsedi ve elimin üzerine küçük bir öpücük bırakıp ayağa kalktı.

-Emredersiniz hanımefendi.

KANLI BAĞLAR (18+) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin