1.Bölüm:Asahi

205 36 353
                                    

Junghwan bunları anlattıktan sonra ağladı, Jaehyuk ise onun ağlamasına neden olduğu için özür diledi ve ona moral vermeye çalıştı. İkisi de çeşmede yüzlerini yıkayıp kuruladıktan sonra -o evden oldukça uzak olmak için- bir bakkala gidip birer çikolata aldılar ve ders çalışmak için kütüphaneye yol aldılar.

Kasabanın ortasına geldiklerinde hiç beklemedikleri bir telaş ve korku ile karşılaştılar. Kahverengi, tahta kütüphanr tam karşıdaydı ama metrelerce öteden kapalı olduğu görülebiliyordu. Halk bir o yana bir bu yana koşup duruyor, bağırıp çağırıyorlardı. Çok büyük bir kaos vardı; kadın, çocuk, yaşlı, erkek demeden herkes çığlıklarla koşuyor, saklanmaya çalışıyorlardı. Bu toprak alanda fazla koşuşturma olunca da toz kalkıyor, neredeyse göz gözü görmeyecek hale geliyordu.

"Tanrıçalar* bizi onun azabından korusun!"

"Tanrıçalar yeri ve göğü birleştirse bu kadar korkmazdım!"

"Kıyamet kopacak!"

"Tanrıçalar bizi gökyüzüne alıp korusun!"

"Tanrıçalar onun gözlerinden bile sakınsın!"

"Tanrıçalar büyü yapanları mahvetsin!"

"Tanrıçalar onların belasını versin!"

"Tanrıçala-"

"E yeter artık, Tanrıçalarınız sizi kimden kurtaracak bir söyleyin de biz de dua edelim bari."

Junghwan Jaehyuk'un bu sözleri üzerine dirseğiyle onun karnına vurdu. Gerçi Jaehyuk da haklıydı fakat böylesine bir toplumda böyle denmezdi.

"O yeni ve bu kelimeyi duymaya alışık değil, kusura bakmayın ama ne oldu? Biriniz söylemeyecek mi artık?" Son cümlesinde ki ses tonu korkulu ve endişeliydi. Onunla aynı duyguyu yaşayan bir kadın Junghwan'a cevap verdi.

"O evinden çıktı, Tanrım! Kartviziti yüzünden okunuyor! O bir büyücü ve Tanrıçalar onu lanetledi!"

"O kim Junghwanie, ne oluyor?" Dedi telaşla Jaehyuk. Junghwan ona daha cevap veremeden Junghwan'ın ağabeyi gibi olan Hyunsuk geldi. Kısacık boyu ve koyu kahverengi saçları olan oğlan oldukça endişeli görünüyordu. Kardeşi gibi gördüğü birisini bu karmaşanın içinde görmek, onu biraz tetiklemişti. Hatta biraz gereksiz telaşlanmış gibi görünüyordu, en azından arkasında duran kızıl saçlı çocuğun sıkılmış görünümü de bunu destekliyordu.

"Junghwanie, bebeğimiz, bu karmaşa içerisinde seni aradık! Çok korktum, şükürler olsun ki Tanrıçalar seni korumuş!"

"Kahrolasıca Tanrıçalar varsa onlara ihtiyacımız bile yok, Tanrı yok mu zaten? Hem çocuk sadece burada duruyordu, başka bir şey yaptığı yoktu." Dedi Jihoon ise. Kızıl saçlı, Hyunsuk'tan oldukça uzun olan sıkılmış çocuğun bu sözlerine ters ters bakakaldı kısa olan. Pek de iyi anlaşamıyorlarmış gibiydiler.

Jaehyuk ise onlara garip garip bakıyordu. Neler oluyordu, bu karmaşa neydi ve Tanrıçalar diye bahsettikleri inandıkları yaratıcılar mıydı, hiçbir şey anlamıyordu.  Yine de anladığı ve katıldığı tek şey, kendisinden belki bir santim daha kısa olan kızıl saçlı çocuk Jihoon'un söyledikleriydi.

"Bu Jaehyuk," Dedi Junghwan Jaehyuk'u göstererek. "buraya yeni geldiği için buraları tanıttım biraz, şimdi de ders çalışmaya gidiyorduk."

Hyunsuk samimi bir şekilde gülümseyerek başını sallasa da Jihoon onun tam tersi olarak ters, itici ve şüpheci bakışlarla Jaehyuk'u süzüyordu. Bu çok uzun sürmedi, Hyunsuk, şüpheci ve kızıl saçlı Jihoon'a bu eylemine devam etmemesi için vurdu.

Ormanın Ardındaki Siyah Ev SerisiTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon