2.Bölüm:Büyü

161 33 313
                                    

(Asahi'nin anlatmıyla)
Başım...

Başım ağrıyor. Çok. Hem de çok. Peki neden? Belki düşünmektendir, belki de o Jaehyuk denen çocuğun bende bıraktığı etkiler yüzündendir.

Sesi hâlâ kulaklarımda yankılanıyor. Beni koruması ve kendini tehlikeye atması... ne diyeceğimi bilemiyorum. Bundan önce beni savunan bir arkadaşımın zindana atıldığını görünce korkudan dilim tutulmuştu. Şok olmuştum.

Bu Jaehyuk için tehlike demekti.

Çevremde kimseyi bırakmıyorlar, beni yalnızlaştırmaya çalışıyorlardı. Böylece herhangi bir olayda rahat bir yem olacaktım, kaderime onlar karar verebileceklerdi. Resmen insanları parmaklarında oynatıp düşmanlarımı çoğaltıyorlardı, bana asılsız iftiralar attıktan sonra vicdanlarını rahatlatmak için din insanı olduklarını savunuyorlardı ve diğerleri de bunlara kanıyordu, ne yazık ki bir insanı öldürmek isteyecek ve öldürmeye çalışacak kadar da dinsizlerdi. İşte bunlar kasabanın başkanlarıydı.

Aslında Jaehyuk saftı, ilerleyen zamanlarda o da diğerleri gibi düşünecekti ve benden nefret edecekti çünkü benim hakkımda olan dedikodular -artı olarak hurafeler- bitmezdi. İşte bundan korkuyordum, herkesin benden nefret etmesini sağlıyorlardı ve buna engel olamayınca zamanla artık ben de kendimden nefret etmeye başlıyordum. Sanki beni de kontrol altına almayı başarmışlardı. Susuyor ve ölümüme odaklanıp onlara bir şey diyemiyordum.

Kötünün de kötüsü var derlermiş, kim demişse doğru demiş. Babaanneme bakıyorum, o yaşlı. İlk defa bu kadar hasta olduğu için korktum ve dışarı çıktım. Planım da babaanneme ilaç almak vardı, dayak yiyip öldürülmeye çalışılmak değil.

Büyü yapmak. Büyüyü ilk defa babaannem için yapmıştım. Onun sağlığı için ona büyü yapmış ve hastalıklarını kendime aktarmıştım geçmişte. Büyünün karşılığında ise kendi sağlığım ve üstüne birde saç rengim gitmişti ama babaannem iyileşti.

On sekiz yaşımda olmama rağmen yirmi dokuz kiloyum -umarım otuzlara yükselmiştir yoksa öleceğim- ve artık ölecek gibi hissediyorum. Her an düşüp bayılacak ve bir daha gözlerimi açamayacak gibi. Kansızlığım, migrenim ve ismini bile bilmediğim yemek yemek ile ilgili bir hastalığım var. Babaannemin tüm hastalıkları bende ve vücudumun bunları daha fazla taşıyabileceğini düşünmüyorum.

Ama insanlar fark edecekler, o okulda birilerinin cani ve vahşice öldürüldüğünü anlayacaklar. Kızları veya o çok sevdikleri oğulları ara tatilde okuldan dönmeyince, deli gibi onları arayacaklar. O gün babaannem Yoshi'yi aslında kurtardı, zavallı çocuk bir dahaki gün okula giderse öldürülecekti ve Yoshi şu an burada, bu evde. Ayrıca bize ailesi gibi davranıyor; ona yıllar önce annesinin felç geçirip öldüğünü fakat o küçük olduğu için babaannemin bunu ona söyleyemediğini anlattığımda hiç tepki vermedi, yüzünde tek bir mimik dahi oynamadı. Bu da sanırım küçükken hiç aile sevgisi görmemesi ve sürekli evde yalnız bırakılmasından kaynaklıydı.

"Asahi, iyi misin? Kaç kez seslendim?" Diye sorduğunu duydum Yoshi'nin. Bunları uyurken falan değil, uyanıkken düşünüyordum ve düşünürken de kimseyi duymuyordum. Kim bilir kaçıncı kez seslendiğinde duymuştum.

"Bir şey düşünüyordum Yoshi, iyiyim ben." Başım çatlıyor.

"Hiç iyi gibi durmuyorsun. Zaten alnında pek büyük olmasa da bir yarık var..."

Evet iyi değildim ve o bunu kolayca anlayabiliyordu. Ayrıca yediğim dayak sayesinde alnımın kenarına güzel (!) bir yarık açıldı. Teşekkür ederim hayat, teşekkür ederim salak insanlar.

"Tamam, gerçeği söylemek gerekirse gerçekten çok kötü hissediyorum. Migren bitmek bilmiyor, yaram sızlıyor, artık bedenimi taşıyamıyor gibi hissediyorum Yoshi. Kendimi çok yorgun hissediyorum ve bu uyumakla geçecek gibi değil." Dediğimde kahve gözleri dolmaya başladı. Gözleri dolsun, ağlasın istemiyordum. Ben bile ondan daha olgun görünüyordum ama o benden bir yaş daha büyüktü, Tanrım...

Ormanın Ardındaki Siyah Ev SerisiWhere stories live. Discover now