16.Bölüm:666

20 6 2
                                    

Jihoon, Asahi ve Yoshi bu satırları okuduktan sonra kaskatı ve buz kesildiler. Ortamda öyle bir ölüm sessizliği oluştu ki, sanki kıyamet kopmuş, yer ve gök birleşmiş, savaşlar olmuş ve sonra da bitmiş gibiydi. Kulakları çınlatan bir sessizlikti bu, korkutucu ve aynı anda da bilinmezliğin sesi.

Derin bir nefes alınacak bir ortam olmaktan çıkmıştı burası, bir hapis olmuştu. Nefes almakta güçlük çekiyorlardı. Nefesleri içlerine kaçmış da zar zor iki kıytırık nefes alıyorlardı. Buz kesilmişlerdi. Hele hele Asahi gerçekten buz gibi olmuştu.

Bu büyük ve gizli kütüphane gibi olan oda artık oda olmaktan çıkmıştı. Artık kötü ve korkunç anıları hatırlatacaktı. Mesela önünden geçerken huzursuz olacaktı insan, yaşadıklarını hatırlayacaktı. Bu tozlu oda bir korku hapishanesiydi artık burası. İçinde geçenleri hatırlatacak ve insanı huzursuz edecekti bir sürü kez.

Yoshi, korkudan nefes alamadığını hissedince koştu ve kapıdan çıktı. Asahi ve Jihoon'un kaskatı olmuş bedenlerinin Yoshi'nin dışarı çıkmasıyla birlikte kasılmaları durdu ve ikisi de Yoshi için koştu. Kitabı da bir süreliğine orada bıraktılar.

"İyi misin?" Diye sordu Asahi Yoshi'ye. Yoshi iki üç kez öksürdü.

"Nefes alamadım." Dedi korkuyla. Sesi içine kaçmış gibiydi, sessizdi. Mırıldanır gibi konuşuyordu ve ayrıca gözleri dolmuş, dudakları ağlayacak gibi olmanın verdiği zorlukla dudakları büzülmüştü. Merdivenin kolonunun hemen önünde çökmüş, onlara yaslanmış, dizlerini karnına çekmiş ve elleriyle desteklemiş bir şekilde oturuyordu sarışın çocuk. Çok korkmuş olmalıydı çünkü daha yeni arkadaşlarına kavuşmuştu, onları sonsuza dek kaybetmek istemezdi. Hele hele daha yanına bile gidemediği Hyunsuk hyungunu kaybetmek hiç hiç istemezdi.

Jihoon Yoshi'nin yanına çöküp ona sarıldı. Çocuğun ne kadar ve neden korktuğunu anlamıştı. Asahi de Yoshi'ye su getirmeye mutfağa gitti hızlı adımlarla.

"Ya hyunguma bir şey olursa? Ölmesini istemiyorum..." Dedi titreyen sesiyle Yoshi.

"O ölmeyecek, biz onu koruyacağız, tamam mı Yoshi? Geceleri de korkarsanız ışıkları açık bırakırız. Kalbimize inmesin diye de bir süreliğine Hikaru'ya gelmemesini söyleriz. Okulu çözer ve güzelce yaşarız belki, ha? Biliyorum çok zor, benim için de o kadar zor ama bunu yapabiliriz. Hem de en az zararla."

"Umarım Jihoon Hyung." Dedi çocuk. Jihoon onun saçını okşadı bir süreliğine. Asahi geldi.

"Al Yoshi, biraz uzun sürdü sanki ama olsun."

Yoshi teşekkür edip suyu içtiğinde Asahi bardağı alıp kenarda duran küçük ahşap sehpaya koydu. Sonra sorusunu sordu,

"Ne yapacağız?"

Jihoon derin bir nefes aldı.

"Bilmiyorum." Diyebildi sadece. Ne yapacağını bilmiyordu, sıkışmıştı sanki. Sevgilisi aklındayken mantıklı bir şey düşünemiyordu.

"Durun bir dakika." Dedi iki çocuğa ve balkona geçti hızlı adımlarla. Telefonunu çıkardı ve rehberinden Junkyu'yu bularak onu aradı.

"Efendim Hyung?"

"Neredesiniz Junkyu?"

"Şimdi ev gözüktü geldik." Jihoon derin, ve rahat bir nefes aldı.

"Tanrıya şükürler olsun, merak etmiştim. Geliyorum." Dedi ve hemen aşağı indi Asahi ve Yoshi ile.

Kapıyı açıp hastaneden eve gelene kadar sağ kalan sevgilisine sarıldı.

"Tanrıçalar aşkına Jihoon, bırak beni! Sıkma beni, suyum çıkacak şimdi!" Dedi yarı gülerek. Jihoon da gülerek onu bıraktı.

"Yoshi ile Asahi gelmiş." Dedi Hyunsuk, gözleri onları arıyordu. Bulduğunda ikisine de sarıldı. Hele hele Yoshi'ye öyle bir sarıldı ki, zavallı çocuk bir an öldüğünü sandı.

"Okul hakkında yeni bir şeyler buldum." Dedi Junkyu duyulunca neşe katan, ince sesiyle. Fakat kendisi pek neşeli değildi. Aksine biraz daha sıkıntılı görünüyordu.

"Gelin benimle." Dediğinde Hyunsuk'un salona gittiğini gördü.

"Nereye?" Dedi Jihoon.

"Salona gidiyorum, gelmeyeceğim. Kafam bu konuları almayacak şekilde dolu." Dedi Hyunsuk. Sonra da salona gidip koltuğa oturdu.

"Gel yatak odasına da yat o zaman." Dedi Jihoon sevgilisinin yanına gidip onu kaldırarak.

Hyunsuk'u yatırdıktan sonra derin bir nefes alarak bodruma indiler. Asahi, bilgileri buldukları kitabı da yanında taşımıştı.

"Ne buldun Junkyu?" Dedi Jihoon merakla, bodruma geldiklerinde. Junkyu derin bir nefes alarak başladı.

"Kasabadaki neredeyse herkese sordum, çocuğunu okula gönderenler var. Bir sürü kişi. Sorun şu ki, çocuğunu o okula gönderenler çocuklarının ölmesinden çok şikayetçi ve hüzünlü. Oradan mezun olabilen kimse yok şu ana kadar. Mezun olmuş on ikinci sınıflardan ise birkaç kişi delirmiş ve akıl hastanesine gönderilmiş, yanlarına kimsenin girmesi izin verilmiyormuş çünkü girenleri de delirtiyorlarmış. Sayılarının beş kişi olduğunu biliyorum. Altı kişi delirmiş ve kendi canına kıymış. Dört kişi büyü ile ölmüş. İki kişinin ilişkileri bozulmuş, onunla da bitmemiş sevgilisi kıza saldırarak kızı öldürmüş. Dokuz kişi bir anda ortadan kaybolmuş ve hâlâ bulunamamış.

Benim ilgimi çeken en büyük nokta şu, 2019 yılı Haziran'ın 18'inde mezun olmuşlar, Temmuz'un 18'in de ise bahsettiğim olayların hepsi gerçekleşmiş. Aradan 666 gün geçtikten sonra yani Mayıs'ın 14'ü 2021 yılı, 2019'da mezun olup aynı yıl ölen sınıftan bir kızın bedeni kayalıklarda kanlar içinde bulunuyor. Elinde ise, 'Mezun olanlar ölür.' yazıyor ve altında bir imza var. Fakat okuldaki hiçbir yetkilinin imzası bu imza değil.

Sonra aradan bir 666 gün daha geçiyor. Bu yıl, üçüncü ay on birinci gün. Yani Mart'ın 11'inci günü biz bir anda bu okulu araştırmaya başlıyoruz. Bu tesadüf olabilir mi?

Okuldan mezun olanların hepsi öldü. Daha da kimse o okuldan mezun olamadı. Bazılarına çok normal geliyor çünkü orası yatılı okul, sınıfta kalma var ve ayrıca birinci sınıftan on ikinci sınıfa kadar bir okul. Haliyle büyük ve öğrencisi çok. Ama aklıma birkaç soru takıldı. Neden mezun olanlar öldü? Mezun olanlar niye ölüyor? O imza kimin?" Dedi ve ortam zaten gergin iken sorusunu sorarak tüyleri diken diken etti.

"Ve neden 666 gün?"












Nasıldı? Umarım beğenmişsinizdir.

Gizem üstüne gizem, sizce neler oluyor? Bu okulun altından ne çıkacak?

Ormanın Ardındaki Siyah Ev SerisiWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu