5.Bölüm: Cinayet

52 14 42
                                    

(Yazarın Anlatımıyla)

Biri daha ölmüştü, biri daha bu okulda sebepsizce hayatını kaybetmişti. 

Ne olduğunu kimse bilmiyordu, bilenler ise dile getiremiyordu. Müdür çılgına dönmüştü. Nasıl okulunda bir öğrenci ölürdü, o değil de nasıl bir öğrencinin ölümü yayılırdı, hem de basınlara ve polislere kadar! Nerede hata yapmıştı? Ne sorunu vardı? Neler oluyordu?

Kasabanın bunu öğrenmesi hiç iyi olmamıştı. Kahrolasıca bir açıklama yaparak bu kültür saçmalıklarını devreye sokmaya çalışan halkı ve herkesin ismine leke sürmeye çalışan haber kanallarını susturması gerekiyordu müdürün. Bu da oldukça zor bir işti. Sinirden deliye dönmüştü. Burada yapılanları hiçbir öğrenci bilmiyordu, kim yaymıştı? Asıl soru; kim ölen kızı buraya getirip asmıştı?

Ama müdür bilmiyordu. Biri, eski müdür olan babasının intikamını alıyordu. Aslında oyun daha yeni başlıyordu. Yeni gelen bu müdürü ve babasını ifşalamak ve ifşalatmak ile kalmayacak, herkesin hakkını savunacaktı. Neler olduğunu herkesin; okuldaki, mahalledeki, kasabadaki, şehirdeki, ülkedeki ve hatta dünyadaki herkesin öğrenmesi istiyordu. Ve bu bir ruh olduğu için bunu başkalarına yaptıracaktı. Çok kararlı olan kişilere.

Dün işe başlamışlardı ve onlara yardım olsun diye yapmıştı bunu, hiç de pişman değildi açıkçası. Bu kişiyi çok sevindiren şey ise şans eseri onlardan birinin okul etrafında olmasıydı ve bu trajik, korkunç olayı telefonuna çekebildi. Başardığını anlayarak gülümsedi. Cesedi telefonuna çekmişti kısa ve kahve saçlı, kahve gözlü çocuk.  Sonra ise bu kısa çocuk endişeyle evine koştu.

"Koş, koş. Onlara yetiştir. Size elimden geldiğince yardımcı olacağım. Sizi seviyorum, abim gibi olmayın." Dedi kendi kendine o, kısa çocuk evine koşarken.

Peki o kim miydi?

Kırmızı gözlü bir kız...

Bir çift kırmızı göz...

~~~~~~~~~

"Lan duydunuz mu, okulda ki cinayeti?" Diye bağırdı bir anda Junkyu. Jihoon araştırmasının Junkyu'nun sesi yüzünden kesilmesiyle birden küfür ediverdi. "Lanet." Dedi Jihoon sinirli bir fısıltıyla kendi kendine. Sonra Junkyu'ya söylendi bağırarak.

"O lanet sesini biraz kıssan olmaz mı Junkyu, yine ne var?"

Junkyu ise hiç takmadı hatta endişeli yüzüyle Jihoon'un yanından geçerken kafasına bir tane yapıştırdı.

"Salaklar, toplanın!" Diye bağırdı endişeyle Junkyu. O zaman Jihoon önemli bir şey olduğunu anladı. Özel toplanma ve çalışma alanları şimdilik yoktu, salonda toplandılar.

"Biz işe dün karar verdik, bugün hafiften başladık ve az önce okulda bir ceset bulundu!"

Diye bağırdı Junkyu. Doyoung sessiz olması için kafasına vurdu onun. Junkyu olayı neredeyse Hyunsuk'tan önce söylemişti çünkü tüm kasabanın gözdesiydi. Kadınlara yardım eder, çay ocağında çalışan kişilerin işlerini yapar, insanlarla güler yüzle konuşur ve sohbet ederdi. Bu yüzden genellikle tüm olaylar kasabanın bir ucundan öteki ucuna hızla dolaşır, mutlaka Junkyu'nun kulağına gelirdi. Çünkü kasabalı kadınların ağzında bakla ıslanmazdı.

O sırada Hyunsuk'a fotoğrafı göstermesini istedi. Gazetelerde uygunsuz olduğu gerekçesiyle yoktu bu fotoğraf. Haberlerde canlı çekim yapılmıştı fakat çok detaylı görünmüyordu. Hyunsuk ise biraz yakına gidebilmiş ve inceleyebilmek için zoomlamıştı bile.

Hemen telefonunu açıp resmi buldu. Görüntü ise tüyler ürperten türdendi.

On beş on altı yaşlarında bir kız çocuğu tavanda kanlar içinde asılıyordu, kız olduğu sadece uzun ve açık kahverengi saçlarından belli oluyordu, at kuyruğu yapılmıştı. Kalbinin olduğu yer kalbi çıkarılmış gibi boşluktu ve oluk oluk kan akıyordu. Ayrıca boynunun başlangıcından çenesinin sonuna kadar yarık olan boğazı açılmıştı, açıkçası herkese gösterilmiş için açılmış gibiydi. Kızın sol dizinden aşağısı yoktu, yerdeydi. Çünkü parçalanmıştı, parça pinçik olmuştu.
Tavanda iki zincir vardı, kolları yukarı doğru asılmıştı. Yerde de zincirler vardı ve bacakları da onlarla bağlanmıştı. Gerçi sol bacağının yarısı olmadığı için sadece sağ bacağını tutan bir zincir vardı. Yüzü dahil tüm uzuvları paramparça etmeye odaklanılmıştı. Zavallı kızcağız parçalanmaya çalışılmıştı ve gerçekten bunun yarısı başarılmıştı.

Hafif sarı ve şirin bir elbise giyiyordu ama kanlar yüzünden elbise kirlenmişti. Elbise duruyordu ama kızın zavallı vücudunun durup durmadığı tartışma konusuydu. Bir okulda nasıl böyle bir ceset bulunabilirdi? Bu cesetten sonra kesinlikle okulun kapıtılması gerekti.

Fakat galiba polisler daha farklı düşünüyordu.

"Boynuna bakın!" Diye çığlık attı bir anda Junghwan. Herkes bu çığlıktan ürküverdi. Hele hele yanında oturan Mashiho'nun ödü kopmuştu, adeta kalbi yerinden fırlamıştı. Herkes oraya odaklanmış duruyordu ama pek bir şey çıkaramıyorlardı. Sonunda kızın yarılan boynunda ne olduğunu bir türlü çözmeyen Doyoung, Jughwan'a sordu.

"Ne var ki?"

Bunun üzerine Junghwan korku ile derin bir nefes aldı ve cevap verdi.

"Bu... Bu Yoshi'nin kolyesi!"












Nasıldı? Beğendiniz mi?

Sizce aynı kolyeler olması tesadüf mü yoksa bilerek yapılmış bir şey mi?

Sizce kırmızı gözlü kız kim?

Kısa olduğu için özür dilerim, anneannemlerdeyim ve tüm gün bugün aldığım Işıl Işık-Tünelden Önceki Beyaz Ev Bodrum Katı okudum😕😕

Mükemmel hatta kusursuzdu ama ağlayacağım ki son kitabını almadım, hızlı okuduğum için gibi iki buçuk gibi az bir saatte bitirdim😭😭😭😭

Görüşmek üzere✨💎🩷🩵

(709 Kelime)

Ormanın Ardındaki Siyah Ev SerisiDonde viven las historias. Descúbrelo ahora