5| ''After what you told me, I will never tell you come back.''

1.6K 179 301
                                    


5| "After what you told me, I will never tell you come back."

Jungkook'un Jeju adasına geldiği günün üzerinden dört gün geçmişti.

Bir daha bana ulaşmamıştı. Ne yaptığı hakkında hiçbir fikrim yoktu fakat o gece geri döndüğünü düşünüyordum. Bu duruma pek de şaşırmamıştım. Jungkook, egosunun önüne geçip de benim yanıma gelemez, geri adım atamazdı. Son sözü söylemiş olmama rağmen onu arayacağımı düşünüyordu. Buna emindim. Fakat bu oldukça gülünçtü. Artık geri adım atmayacaktım. O aşamaları çoktan geçmiştim. İlk defa kararlıydım.

Arkadaşlarımla günler boyunca dertleşmiş, sırlarımı paylaşmıştım. Changwook yanımızdayken ise sıradan muhabbetler dönmüştü. Ne yazık ki onun yanında hiçbir şey anlatamıyordum. Gizli kaçak konuşuyormuşuz gibi görünüyorduk ve bu bizim yaşımızdaki yetişkinler için utanç vericiydi. Sadece başka çarem yoktu. Changwook'a anlatamazdım.

Bu son dört günde ise Changwook ile yakınlaşmıştık. Eskiyi özlediğimi fark etmiştim. Aslında özlediğim şey, geçmişteki mutlu ve huzurlu Taehyung'tu. Changwook'ta bunu özlemiş olacak ki, sık sık eskilerin muhabbetini açmıştı. Onunla konuşmak huzur vericiydi. Beni mutlu edecek şeyler söylemesi, güzeldi. Sevgisizlik çeken ruhumu, güzel sözleriyle ağır ağır işliyordu.

Bir gece odama gelmiş, uyuyamadığını söylemişti. Onu tabii ki de reddetmemiştim. İçeri gelmesini söylemiştim. Elinde bir şişe şarap ve iki bardakla gelmişti. Changwook koltuğa oturmuş, ben ise yatakta yatmıştım. Sabahın ilk ışıklarına kadar konuşmuş ve içmiştik. Bana defalarca kez "Seni çok seviyorum." demişti. Ben ise suratına alık bir ifadeyle bakarken kıkırdamaya başlamıştım. Duymaya alışkın olmadığım bu kelime, kulağıma hiç olmadığı kadar farklı geliyordu. Düşündüm. Jungkook'un bana bir kere olsun, "Seni seviyorum." demediğini düşündüm. Kıkırdamalarım hıçkırığa dönüştü. Ben ağladım, Changwook ağladı ve yanağıma küçük bir öpücük kondurduktan sonra beni yalnız bıraktı.

İki gün önce yaşadığımız bu olaydan sonra, hayatımda bir şeylerin değiştiğini hissediyordum. Jungkook'a olan aşkım değişmiş miydi? Tabii ki hayır. Yaşadığım müddetçe baki kalacak belki de tek şeydi fakat, kendime verdiğim değerin ölçütü değişmişti. Ben kendimi sevmediğimi fark etmiştim. Kendime bu kadar acı çektiriyor olmamın başka bir açıklaması yoktu. Kendini seven insan böyle davranmazdı. Ben aşkımdan kendimi parçalıyordum. Ve bunu ne için yapıyordum ki? Beni sevmeyen, sevgiyi değersiz gören bir adam için mi? Bu saçmalıktan ibaretti.

Sahile hafif bir rüzgâr eşlik ediyordu. Kış ayı olması sebebiyle etraf oldukça soğuktu. Üstümdeki kalın monta rağmen üşüyordum. Üşüdüğümü bile bile ise sahil kenarında oturmaya devam ediyordum. Huzurlu hissettiğim kısıtlı yerlerden biriydi. Bu fırsatı kaçırmak istemiyordum. Bir gün sonra dönecektik ve adayı çok özleyecektim. Ellerimi kayalıklara yaslayıp arkama yaslanmış, gözlerimi kapatmıştım. Dalgaların sesini dinlemek dinginleşmemi sağlıyordu.

Huzurun tadını çıkarırken, arkamdaki hareketliliği fark etmiştim. Zarif ve büyüleyici sesiyle Nayeon, şarkı mırıldanarak yanıma geliyordu.

"Günaydın, ballı çöreğim."

Yanıma oturduğunda saçlarımı karıştırıp ufak bir öpücük kondurmuştu. Bakışlarımı ona çevirdiğimde buruk bir tebessüm etmiştim. Bakışları yüzümü incelerken gülen yüzü solmuştu. Üzgün olduğumu saniyesinde anlamış olması, beni ne kadar tanıdığını gösteriyordu.

"Günaydın, nasılsın?"

"Seni görmeden önce iyiydim. Ne bu hal? Suratın beş karış, görende seni burada zorla tutuyoruz sanacak, Taehyung. Aşkolsun."

Love Me Harder | TaekookWhere stories live. Discover now