6| ''There is only one thing I know. I don't want to lose you.''

1.8K 166 159
                                    


6| "There is only one thing I know. I don't want to lose you."

Hayatım, düzenin içindeki düzensizlik gibiydi. Dışarıdan bakıldığında gerçekten mükemmel gözüküyordu. Güzel bir işim, parlak bir kariyerim, beni seven dostlarım, yanımda olan kız kardeşim ve herkesin hayranı olduğu bir benliğim vardı. Görünen tarafından bakıldığında, ki Jungkook her zaman bu taraftan bakmayı tercih etmişti, hayatım gerçekten fevkalade gözüküyordu. Dışarıdan kendi hayatıma baksam, imrenebilirdim. Özellikle dünyada sayısız yoksulluk ve zulüm çeken insan varken, belki de bu hayatı beğenmediğim için, doyumsuz olarak bile değerlendirilebilirdim.

Ama aslında hayatın kendisi tam olarak burada başlıyordu. İnsanoğlu neye ulaşırsa ulaşsın, bir sonraki adımı merak ediyor, bu defa onun uğruna mücadeleye giriyordu. Oysa elindekilerle yetinebilirdi, hayat ona bu şansı sunmuştu fakat doyumsuzluk, bizim en büyük sorunumuzdu. Günlerdir yatağa yattığımda, bunu düşünür olmuştum. Jungkook'un bana, "Elindekilerin kıymetini bilmelisin." Demesi, aklımdan hiç çıkmıyordu. Bir türlü mutlu olmamanın sebebi bu muydu? Ben sahiden de elimdekilerin kıymetini bilemiyor ve mutluluğu daha farklı yerlerde mi arıyordum?

Öte yandan bunu Jungkook'un söylemesi komik gelmişti zira elimdekilerin kıymetini bileceksem ve mutluluğu daha farklı yerlerde aramayacaksam, Jungkook elimde bile değildi ve artık ondan aramam gereken bir mutluluk falan yoktu. Belki de bunu söylemesinin sebebi bile buydu. Açıkça, "Benim peşimi bırak, ben sana mutluluk sağlayamam." Demek istemişte olabilirdi. Jungkook açık sözlü bir insan değildi. Kapalı anlatımı beni delirtecek türden olsa da o her daim bu seçeneği kullanırdı.

Ayrıldığımız günün üzerinden geçen dört günde biz sahiden de kopmuş gibiydik. Bu defa iki taraftan da en ufak bir adım yoktu. Adeta köşelerime çekiliyor ve savaşa hazırlanıyor gibiydik. Çünkü Jungkook'un bu sessizliği hayra alamet değildi. Özellikle de bugün öğrendiğim haberden sonra bunu daha yoğun düşünmeye başlamıştım.

Jungkook'un belki de kariyeri boyunca ilk defa, bir etkinliğe "hasta" olduğu için katılamadığını öğrenmiştim ve buna bir nebze olsun inanmamıştım.

Jungkook'un baskıyı oldukça kullanan ve bunu yaparken de sınırları zorlayan şirketi, Jungkook'u yılın belirli zamanında grip aşısı yaptıracak kadar sınırı aşmışlardı. Jungkook'un şirketinde hasta olmak diye bir şey yoktu. Geçmişte şahit olduğum buna örnek olabilecek birçok olay vardı. İdolleri sahnede bayılsa bile bunu önemsemezlerdi. SDM şirketi gerçekten idollerine karşı oldukça ihmalkardı. Song Yunah, SDM şirketinin yöneticisinden nefret ederdi ve o şirketin illegal işler yaptığı iddia ederdi.

Bu sebepten Jungkook'un o etkinliğe katılmamasının sebebini, bir başka olaya bağlıyordum. Ne yazık ki, benim için üzülüyor falan diyemiyordum. Yine de ortada bir şey vardı ve o şeyi deli gibi merak ediyordum. Eğer ayrıldığımız gün, o sözleri söylememiş olsaydım çoktan onu aramıştım. Fakat neredeyse yılda bir kere ortaya çıkan gururum(?) bu defa buna izin vermemişti...

"Jackson, öğrenebildin mi?"

En yakın arkadaşım yanıma geldiğinde, direkt olarak ona öğrenmesi için gönderdiğim bilgiyi öğrenip öğrenmediğini sormuştum. Sorduğum soru ise tabii ki de Jungkook'a ne olduğuyla ilgiliydi. Gururluydum, bu sebepten aramak yerine Namjoon'a sordurmakla yetiniyordum...

"Öğrendim." Demişti, Jackson gözlerini devirerek. "Namjoon, psikolojik sorunlarının olduğunu söyledi."

"Psikolojik mi?" derken irileşen gözlerim, ne kadar şaşırdığımın habercisiydi. Doğrusu, bunu hiç beklemiyordum.

"Evet, psikolojik. Bakma bana öyle, senden ayrıldığı için bu hale geldiğini düşünecek kadar aptal olmana dayanamıyorum. Eğer seni sevseydi ve yanında olmanı isteseydi, zaten ayrılmayalım derdi. Üstelikte sana o kadar hakareti etmezdi. Başka bir sebebi vardır. Seninle alakalı olduğuna inanmıyorum."

Love Me Harder | TaekookWhere stories live. Discover now