11| ''I will do anything to win you back.''

1.2K 144 62
                                    


11| "I will do anything to win you back."

Yirmi iki senelik kısa hayatı; Jungkook için hiçbir zaman kolay olmamıştı. O, her daim kendisini fırtınalı bir günde, dalgaların arasında mücadele veren denizciler gibi hissediyordu. Ulaşması gereken bir yol vardı fakat o yol öylesine engebeli ve zorluklarla doluydu ki, Jungkook her seferinde yorgun düşüp yarı yolda pes ediyordu. Hayatı her zaman yarım kalmışlıklarla, eksik bıraktıklarıyla, yapmak istedikleri fakat yapamadıklarıyla geçmişti. Yirmi iki senelik hayatında Jungkook, yalnızca bir defa, aynı yolu, defalarca kez düşmesine, pes etmesine ve vazgeçecek raddeye gelmesine rağmen yürümek istiyordu. Fakat sadece istemekle yetindi. O yola çıkmaya hiçbir zaman cesaret edemedi, son seferinde attığı birkaç büyük adım ise, yolun sonu olan Taehyung tarafından kesilmişti.

Şimdi ne yapacaktı? Pes edecek miydi? Eğer pes edecekse, attığı ilk adımın ne anlamı kalmıştı? Taehyung onu tamamen bırakmış mıydı? Hala sevdiğini söylemişti... Öyleyse geri gelecek miydi? Jungkook, aşkını ne kadar süreyle bekleyecekti?

Tüm gece aynı soruları kendisine sordu fakat hiçbir sorunun cevabını veremedi. Yalnızca düşündü, loş ışığın altında bir kadeh şarapla ve sonsuz hayal kırıklığıyla, acı, hüzün ve kederle baş başa kalmıştı. Taehyung'u defalarca kez yalnız bırakmış, yalnızlığa terk etmişti. Bu berbat bir histi. Yaptıkları için bir kez daha utandı ve kalbi kırıldı. Taehyung'la birkaç gün içinde öyle çok empati kurmuştu ki, tüm bunlar fazlasıyla acı vericiydi.

Jungkook o anlarda yeni bir şey keşfetmişti. Kendisi bu kalp kırıklığına birkaç gün bile tahammül edemiyordu fakat aynı şeyi aylardır Taehyung'a yaşatıyordu. Taehyung bugüne kadar, asla pes etmemişti. Jungkook ise henüz dün gecenin etkisini bile üstünden atamıyordu. Eğer Taehyung aylarca onu yalnız bırakırsa nasıl dayanacaktı?

Taehyung kendisinden kat ve kat güçlüydü. Jungkook ise, küçük, anne ilgisine muhtaç olan çocuklara benziyordu. Güçlü değildi, içinde yatan ürkek erkek çocuğu can çekişiyordu. Taehyung'a ihtiyacı vardı. Taehyung onun koruyucusu, yol göstericisi ve en büyük desteğiydi. Onu kaybettiğinde Jungkook; tüm her şeyden mahrum bırakıldığı için kendisini berbat hissediyordu.

Sabahın ilk ışıkları, kapalı perdeler sebebiyle odasını aydınlatmadı. Hala aynı karanlık odada, tek başına oturuyordu. Bitmek bilmeyen düşünceleri dışında hiç kimse yoktu. Sabah olduğunun farkında bile değildi. Kendi iç dünyasına kapanmış bir vaziyetteydi. Onu, bu bunalımdan her zaman olduğu gibi Namjoon kurtaracaktı. Jungkook'un odasına girdi ve ruhsuz bir bedene benzeyen kardeşinin yatağına ulaştı.

"Günaydın." Dediğinde, Jungkook'un yorgun bakışları ağabeyini buldu. Sabah mı oldu? Diye düşündü ve bununla birlikte yerinden sıçradı. Komodinin üzerinde bulunan telefonunu eline aldı. Öyle bir vaziyetteydi ki, zaten haber yayınlanmış olsaydı ağabeylerinin bunu çoktan bileceğini düşünemedi. Tüm haber sitelerini didik didik etti. Hiçbir şey yoktu, derin bir nefes aldı. Sanki ilk defa ciğerlerine, ferah bir hava solumuş gibiydi.

Song Yunah dediğini yapmış ve bu saatlerde çıkacak olan; Jungkook ve Somi'nin ilişki haberini önlemişti.

Belki de Jungkook'un buna sevinmesi yersizdi. Sonuçta her şeyi çoktan berbat etmişti. Âşık olduğu adam, Taehyung, kendisini terk etmişti. Muhtemelen birkaç saat sonra, haberi hiçbir yerde göremeyen patronları da suçu -normal olarak- Jungkook'un üzerine atacak ve anlaşmayı mahvettiği için, Jungkook'un canını okuyacaktı. Jungkook hayatının en huzursuz, stresli ve çileli zamanlarını yaşayacaktı. İşini, hayatını ve aşkını kaybetmişti. Hiçbir şey yolunda değildi. Yolunda gitmesini istiyordu fakat, elinden bir şey gelmiyordu da.

Love Me Harder | TaekookTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon