10,

343 62 27
                                    

keyifli okumalar!

🐚

başımın ağrısı ile şakaklarıma masaj yaparken derin nefesler aldım. gözlerim masada duran saate kaydığında on ikiye yirmi kala olduğunu fark ettim. bu da uzun süredir masa başında ders çalıştığımı kanıtlıyordu.

kapının çaldığını duyup başımı kaldırdığımda kaşlarım çatıldı. hiç durmadan çalan kapı zilim ile aceleyle masa başından kalkıp kapıya doğru ilerledim. saat neredeyse geceye geliyordu, evde tektim. kim olabilirdi ki bu saatte? felix ya da diğer arkadaşlarım kapı şifresini biliyordu zaten.

kapıyı hemen açtığımda karşımda minho'yu görmem ile rahatladım. gözlerim kolunun altında ayakta uyuklayan felix'e değdiğinde istemeden daha çok çatıldı kaşlarım.

"minho, geçsenize hemen." dedim kapının önünden çekilirken.

"hiç girmeyeyim changbin aşağıda bekliyor, o ayrı sarhoş. felix eve gitmek istiyorum deyince mecburiyetten çıkardım onu buraya."

uzanıp felix'in kolundan tuttum. gerçekten çok sarhoş olmalıydı, onu ilk defa sarhoş görüyordum.

"tamam, alayım ben onu."

minho destek vererek felix'i bana yasladı.

"dikkat edin!" diye söylendim o merdivenlerden inerken. sadece homurdanarak cevap verdi bana. normalde sarhoş olan minho olduğu için diğerlerine sahip çıkmak onu germiş olmalıydı.

kapıyı arkasından kapattığımda felix'i dürttüm. "felix, uyuklama." dedim.

gözleri aralandığında omzuma yaslıyken yüzünü bana çevirdi. çillerle dolu yanakları kızarmıştı. bu görüntü hoşuma gitse de gülemeden bastırdım dudaklarımı birbirine.

"seungmin-ah!"

"hm?" diye mırıldandım.

"rüya mı görüyorum, kaçıncı rüyam bu?" elini kaldırıp yüzüme dokundu. parmakları yüzümde gezindi. "değilmiş." dedi.

"uyumak mı istersin ayılmak mı? eğer ayık olsaydın bana böyle dokunduğun için kendini tokatlardın."

güldüğünde şaşırıp kalsam da yerimden kıpırdamadım.

"sen sarhoşken dokundum ama."

başımı salladım usulca. "unut da dedin ama."

"unuttun sanmıştım."

"unutmam mümkün değildi ama unut dediğin için yaşanmamış saydım."

başını omzuma gömüp yüzünü sakladı. "başta unutmazsan diye korktum." burnu boynuma değdiğinde yumdum gözlerimi. "unuttuğunu görünce de, unuttun diye korktum. beni arafta beklettin uğurum."

çakmağım, çakmaktaki uğurum, şansım. onu benden almıştı ve şimdi de bana uğurum diyordu. onun uğuru olduğumu düşünüyordu.

yavaş da olsa adımlarımızı odasına doğru ilerlettim. ışığı açmadan onu yatağına götürdüm. onu oturttuğumda üstündeki deri ceketi çıkarmaya çalıştım.

"soyuyor musun beni?"

"uyumak istemiyor musun?"

"çok, çok yorgunum."

gömleğinin iliklerini çözdüğümde altındaki siyah atletle kalmasını sağladım.

"pantolonu da çıkartman lazım." dedim ona dönerek.

sırıttı ve elleriyle destek alarak arkasına yaslandı. "çıkart onu da, görmediğin bir şey yok. tamamen sana aitim."

başta arsız bir cümle gibi gelse de kulağıma başımı eğdim. bana ait falan değildi. başka bir kızla sevgiliydi. ona aitti.

pantolonun düğmesini açtığımda bana yardım ettiğinden kolayca çıkardım.

"yatağa gir felix." dedi.

sözümü dinledi. yalpalayarak girdi yatağına. sarı saçları beyaz yastığı üstünde dağıldı. bana döndü. uzandı ve elimi tuttu.

"yanımda uyu, ben seninle uyumuştum."

yanlış olduğunu bilsem de ona karşı çıkmadan girdim yanına. hemen bana döndü. ellerini belime sarıp beni kendine çekti. başını tekrar boynuma gömdü. soluduğu sıcak nefes dışarı verdi. "öyle güzel kokuyorsun ki..." dedi. devamını getirmeden bir öpücük kondurdu köprücük kemiğime. "çok özlemişim seni."

kalbim öyle hızlı atmaya başladı ki yerinden çıkacak sandım.

"senin için herkesi görmezden gelmeye başladım. uğruna her şeyi ittim elimle." dedi.

"sabah olduğunda bunları unutmamı isteyecek misin?" diye sordum korkuyla.

cevap vermediğinde büzüldü dudaklarım. gözleri kaydığında kendini tutamamış olacak ki hızlı bir öpücük kondurdu. nabzımı ölçer gibi gezindi yüzümde gözleri. tekrardan dudaklarıma uzandı, ben de yumdum gözlerimi. dudakları arasına aldığında dudaklarımı, ellerimi göğsüne yerleştirdim. belimdeki eli olduğu yerde geziniyor, dudaklarımın çekiştiriyordu.

gözlerimi sıkı sıkı kapattım. devam edersek, ileri giderdi. ileri giderse sarhoş halinden yararlanmış olurdum. o bile bana bunu yapmamıştı oysa.

inlemekten kendimi alamadığımda bunun yanlış olduğunu fark edip göğsündeki ellerimle onu ittirdim.

"yapma felix."

"bunu istiyorsun sanıyordum." diye söylendi.

"bu şekilde değil, kalbin başkası için atarken elini başkası tutarken değil felix. bu yanlış. ben yanlış kişiyim."

"hayır," dedi derin bir nefesle. "sen benim tek doğrumsun."

yorgun bir nefes verdim. yoğun bakışları altında ezilip başımı göğsüne sakladım. yüzüne bakmak bile acıtıyordu canımı. kimse kimseye ihanet etsin istemiyordum ama ondan uzak da duramıyordum.

uzun süren sessizliği uykulu sesi bozdu. "elimden tutan kimse yok." başıma yavaşça bir öpücük kondurdu. "kimse yok senden başka." dedi.

bunun ne demek olduğunu bilmiyordum. ona inanmıyordum.

yine de olduğum yerden kıpırdamadım. kollarımı felix'in beline sardım ve daha çok sığındım göğsüne.

sabah ne olacağını bilmesem de onun kolları arasında uykuya daldım.

"felix," diye seslendim uyumadan hemen önce.

"hm?" diye mırıldanabildi sadece. uykuya dalmak üzereydi.

"sabah olduğunda, ne olur unutma. yaşanan ve söylediğin hiçbir şeyi unutma felix."

🐚

söyleyenler ve söylenenler değişiyor ama hissedilen duygular hiç değişmiyor.

umarım sevmişssinizdir. bu bölüm gidişatımız için en önemli bölümdü.

lifeless star, seunglixWhere stories live. Discover now