14,

299 53 28
                                    



keyifli okumalarrr!

🐚

yarış alanının kuru gürültüsünden biraz uzaklaşmak için kaçacak yer ararken bağırışlarla ve çalan şarkılarla dans eden sarhoş insanlarda gezdirdim gözlerimi. gittikçe buraya alışmıştım, yalan söyleyemezdim. hatta felix ile sevgili olduğumdan beri burası ikinci evimiz olmuştu fakat yine de hala alkolü ve gürültüyü sevmiyordum. bir haftadır buraya gelmemiş olduğum için özlemişimdir sanıyordum ama pek de özlememiştim.

bakım evinin olduğu yere girmek için tel kapıyı iterken kapının arkamdan tekrar kapatılması bir oldu. çatık kaşlarla arkamı döndüğümde karşımda beni aynı bakışlarla izleyen bir adam buldum.

"yabancıların girmesi yasak, haberin yok herhalde."

beni tel kapıyla arasında sıkıştırdığından yüzümü buruşturdum. böyle gereksiz temaslara gerek olduğunu düşünmüyordum. rahatsız ediciydi üstüme eğilmiş olması.

"haberim var, yabancı değilim zaten." göğsünden onu ittirsem de etkilenmediğinde göz devirdim.

alayla güldü. "bas git şuradan. hilecilerin adamı olmadığını nereden bileceğim?"

doğru, bilemezdi. yarışan adamların hepsi birbirinden zengin ve gözü hırsla dönmüş adamlardı. bazen bilerek motorlara zarar veriyor ya da felix'in yanına giderek hile yapmaları için anlaşma teklif ediyorlardı. çünkü bu yarışlara herkes katılamasa da yarışın sonucunu tüm okul, hatta tüm ülke biliyor oluyordu. bambaşka okullardan, bu boş araziyi kullanmak için gelenler oluyordu. bu yüzden de felix tanımadığımız gözünü hırs bürümüş insanlara karşı güvenlikli olmamız gerektiğini söylüyordu.

"haklısın," dedim mahçup bir şekilde. "ama gerçekten ben-"

"juyeon, seungmin'i bırak."

arkamda kalan tellerin ardındaki san'ın sesini duymam ile rahatladım.

kapıyı açıp kolumdan tutarak beni geriye çekti.

juyeon ne olduğunu anlamadan gözlerini üzerimizde gezdirdi. eğer beni dinleseydi ben açıklayacaktım zaten kendimi!

"seungmin, felix'in sevgilisi. burada ona her şey serbest." diye açıkladı san. somurtarak karşımda güvenlik yerine koyulmuş juyeon'da gezdirdim gözlerimi.

"ben bilmiyordum." dediğinde göz devirdim.

"sussaydın açıklayacaktım." dedim suratsız bir ifadeyle.

san kolumu bıraktı. "her neyse." dedi. elini juyeon'un omzuna koydu. "felix seni öldürsün istemiyorsa bir daha ona o kadar fazla yaklaşma."

utançla gözlerimi yumduğumda hemen ardından sevgilimin sesini duydum.

"kim kime yaklaşıyor, kimi öldürüyorum?"

belime dolanan elle araladım gözlerimi ve çatık kaşlarla telin arkasında kalan arkadaşlarını izleyen sevgilime çevirdim.

san başını iki yana salladı. "yanlış anlaşılma vardı düzelttik, sorun yok." dedi ve juyeon'u da kolunun altına alarak uzaklaştılar.

felix'in hala arkalarından baktığını fark ettiğimde ona döndüm. dikkatini üstüme çekmeme gerek kalmadan döndüğünde bana, diğer elini de belime attı ve bedenlerimiz çarpıştı.

"juyeon ne dedi sana?"

omuz silktim. "yabancı olduğumu sandığı için beni içeri almadı."

kaşları havalandı. "bu kadar mı?" dedi. başımı salladım ellerimi güzel sarı saçlarında gezdirirken. yine üstü kirlenmiş, saçları birbirine karışmıştı. lacivert tulumundaki yağ izlerinden çenesinde de vardı.

"yorulmadın mı?" dedim. uzanıp yanağından öptüm. "ne zaman başlayacak yarış?"

"piç minho'nun gelmesini bekliyoruz. nasıl olsa yine kaybedecek ama yine de bekliyoruz."

sinirli sinirli konuşmasına güldüm. "öyle demesene."

"öyle ama, deli ediyor beni. kim bilir yine nerede sızdı da nasıl bir kafayla sürecek o motoru."

dudağımı büzdüm. minho için ben de endişeleniyordum ama tabii ki ona tek bir laf söylenmiyordu, kimseyi dinlemezdi minho. sevgilisi bile bazen nerede olduğunu sormak için bize gelirdi ve bazen bir hafta bile görüşmezdi kimseyle. "ona sövmek yerine yüzüne de onun için endişelendiğini söylemeye ne dersin."

"berbat bir fikir derim. beni dinlemeyecek adama laf anlatmam ben." derin bir nefes verdi. parmakları dudaklarımı buldu. "tüm dikkatimi dağıttın seungmin, en son bir şey sormuştum." dedi daha yumuşak bir ses ile.

"sevgilim, neden inanmıyorsun bana? bir şey olmadı diyorum ya." felix'in biriyle kavga etmesi şu an isteyeceğim son şeydi. çocuk gibi somurttuğunda gülmemek için dudaklarımı bastırdım. "hem zaten ne olabilir ki , yeterince korkutuyorsun onları." sırıtmaya başladığında kendimi tutamadan güldüm ben de fakat "bir de zevk alıyorsun bu durumdan!" diyerek azarlamaktan da geri durmadım.

"alıyorum tabii ki. herkes bilecek sana nasıl davranması gerektiğini."

kimsenin bana yaklaşmaması, hakkımda tek kelime edememelerinin sebebi buydu. felix gerçekten de söylediğini yapıyor, beni öyle bir seviyordu ki günden güne başka birine dönüşüyordu. umursamaz havalarda takılan o felix kaybolmuştu. üstüme titriyor, tüm ilgisini veriyordu bana. bunun daha önce aramızda yaşananlardan dolayı olduğunu bildiğimden de sesimi çıkarmıyordum. hoşuma gidiyordu elbet gösterdiği ilgi.

elimi yanağına attım ve uzanıp öptüm onu dudaklarından. yüz ifadesi anında değiştiğinde, yine o, bana çok değerli hissettiren, ifadeyle bakıyordu. bu sefer o durmadı ve yaklaşıp öptü dudaklarımdan. benim aksime hızlıydı o her zaman. tadımı almak için sert davranırdı.

"bir gün tam burada ayaküstü seviştiğiniz için kovduracağım felix'i."

changbin'in hoşnut olmayan sesini duyduğumda ayırdım dudaklarımızı.

"ya!" diye sızlandı felix ben ondan ayrılırken.

changbin ve arkasından gelen, dağıldığı her halden belli olan minho'da gezdirdim gözlerimi.

"hoş geldiniz! minho, nasıl oldun?"

"bok gibiyim seungmin." dedi ve daha fazla şey söylemeden bizi arkasında bırakıp yarışacağı motorunun yanına gitti. changbin'de onun peşinden giderken tekrardan sevgilime döndüm.

çatık kaşlarla gözlerinin yüzümde turladığını gördüğümde güldüm. "ne oldu?" dedim.

"niye ayırdın bizi?"

farkında değildi ama dışarıya gösterdiğinin aksine sevimli biriydi. bazen yanımda şımarık bir çocuğa dönüşüyordu.

"ama bizimle konuşuyorlardı sevgilim."

başını salladı ve gözlerini kıstı. "bir daha bizimle konuşmamaları için döveceğim onları."

"tanrım, sen gerçekten delirdin!"

elleri belimden çekildi ve boştaki elimi tuttu. "hm delirdim tabii, sen delirttin beni."

bizi bakım evine götürürken tebessüm ederek izlemeye devam ettim onu. ben mi gerçekten bir şey yapmıştım bilmiyordum ama o bambaşka biriydi ve onu öyle seviyordum ki kalbim yerinden çıkacak gibi oluyordu.

"gidelim de yarış başlayınca bakım evinde sevişelim. bir haftadır yoksun eminim o koltuk bile seni özlemiştir."

büyümüş gözlerle ona baktım. kafamdan geçenlerin aksi cümleler kurmuştu. yüzündeki sırıtmayı gördüğümde gözlerimi devirdim. "sen gerçekten arsız bir adamsın lee felix."

"öyleyim." dedi. "sen benim yerimde olsaydın ve seni arzulamanın ne olduğunu bilseydin anlardın beni."

sözlerini mütevazi bir şekilde kabullenip başımı omzuna yasladım. sevgilimi arsız biri olarak kabul edeli çok olmuştu.

🐚

boyle sevgili olduktan sonraki bolumleri seviyo musunuz yoksa sıkılıyo musunuz durust cevaplar🙏🏻

lifeless star, seunglixTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon