BUZ KRAL 2 - KAFES / 1. Bölüm

3.6K 140 25
                                    

Ayakları yerle temas mı ediyordu. Yoksa vücudu bir bulut gibi yoğunlaşmışta gökyüzünde süzülmeye mi başlamıştı. Yüzünü, ellerini, bedenini hatta tüm varlığıyla kendini hissedemiyordu. Gözlerinin içine akarcasına bakan ela gözler onu yok etmiş, eritmiş, tüketmiş gibiydi.

Gelmişti. Elif'e gelmişti. Dağhan tam karşısında tüm heybetiyle dikilip kor alev gözleriyle tamda gözlerinin içine bakarak ona gelmişti.
Hiç korkmadan, hiç çekinmeden, gözlerini bir saniye bile kaçırmadan hem de.

Ayakları yere mühürlenmiş gibi hareket edemiyorken, gözlerini Dağhan'ın gözlerinden başka hiç bir yere çeviremiyorken ve göğsünden dolup taşacakmış gibi atan kalbinin sesi kulaklarını doldururken Elif'in şimdi ne yapması gerekiyordu?

Dağhan hala kıpırtısız bir biçimde Elif'e ısrarla bakmaya devam ediyordu. Bu bakışma daha ne kadar sürecekti. Elif bu durumdan şikayetçi miydi? Kesinlikle hayır. Dünyanın bitmeyen miladında ona tüm evren kainat yıkılana, yok olana kadar böyle nefessizce bakabilirdi.

Dağhan derin bir soluğu ciğerlerine çekip bıraktığında göğsünün inip kalkan hareketiyle yavaşça sırtını yasladığı arabadan doğrultup ellerini cebinden çıkardı. Uzun boyunun kendine verdiği avantajı kullanarak geniş adımlarla caddeyi geçip Elif'e doğru yürüdüğünde bacaklarının titreyip kalbinin daha fazla şiddetlendiğini hissetti.

Dağhan sanki tek yolu tek yönü Elif'miş gibi bakışlarını kaçırmadan gözlerini esir alırcasına ona yaklaşıyordu. Ve attığı her adımla, yaklaştığı her mesafede, tüm ruhunun bedeninin bu bedenini yakıp kavuran adama doğru çekildiğini hissediyordu.

Hareketsiz durmaya devam ederken Dağhan ondan ayırmadığı bakışlar ile önüne gelip dikildi. Şimdi, tam da şu anda bir şeyler olması gerekiyordu. Daha ne kadar bu kadar tepkisiz kalabilirdi bilmiyordu. Ama söyleyecek ne tek bir kelime sözü, ne de şu an hareket ettirebilecek bir uzvu var gibiydi.

Dağhan'ın üzerine düşen gölgesi yüzüne vuran güneş ışınlarını kesmiş ve parmak uçlarını üşütmüştü. Ancak bu soğuğa rağmen içinde bulunduğu heyecanla bedeninin cayır cayır yanması bir o kadar zıttı. Her iki duyguyu da aynı anda yaşıyordu. Alev alev bir kor gibi yanarken karşısında gördüğü adamın heybetiyle donup titriyordu.

Dağhan bir kez daha derin bir havayı ciğerlerine doldurup serbest bıraktı ve

"Merhaba Elif" dedi ilahi bir fısıltı gibi gelen sesi ile.

"Me... Merhaba" diyebildi kekeleyerek.

Onu her gördüğünde yanak ve dil kasları uyuşuyordu.

Dağhan hala ışıltılı bakışlarıyla ona bakmaya devam ediyordu. Sanki etraflarındaki tüm nesneler varlıklar silinmiş sadece ikisi var olmuş ve birbirlerine aitlermiş gibiydi.

Bu kıpırtısız hali devam ettikçe Dağhan başını hafifçe öne doğru eğip biraz daha yaklaştı. Ondan bir tepki ya da bir kaç kelime bekler gibiydi.

Elif bu yakınlığa artık daha fazla dayanamayıp belli belirsiz irkildi. Gözlerini kırpıştırıp yutkundu. Dağhan onda ki şaşkınlığın ve heyecanın işte şimdi farkına varmıştı. Bu durumdan hoşnut bir şekilde dudakları hafifçe yana doğru kıvrıldı.

Omuzlarını dikleştirip heybetine bir kat daha azamet katarak,

"Nasılsın ?" diye sordu.

Sesli bir şekilde yutkunup ağzındaymış gibi atan kalbinin gümbürtüsünün aksine zorlukla duyulan bir ses çıkarabildi.

"İyiyim, ya sen?" diyerek Dağhan'ın gözlerine bakarak cevap verdi.

Ah kahretsin bu liseli ergen halleri bu kahrolası adamı gördüğünde niye tavan yapmak zorundaydı ki.

BUZ KRALWhere stories live. Discover now