BUZ KRAL 2 - KAFES / 3. Bölüm

1.6K 99 16
                                    


Lanet olsun yine Mithat Haznedaroğlu ne haltlar yemişti. Bu ömrü boyunca hep böyle devam etmişti. O her seferinde burnunu pisliğe bulaştırmış ve Dağhan da arkasını toparlamıştı. Oysaki bu görev daima babalarındı. Mantıklı olan buydu. Ergenler başlarını derde sokar babalar ise onları bu durumun içinden kurtarırdı. Ancak onların ilişkilerinde hiç bir zaman bu böyle olmamıştı.

Mithat Haznedaroğlu İstanbul'a adımını attığı ilk gün yine başını belaya sokmuştu. Ve tabi ki Dağhan babasını kurtarmak için yine yola koyulmuştu.

Bir küfür savurarak ateş saçan gözleri ile direksiyona sıkı bir yumruk attı.
Restoranda onu arayan emniyet müdürüydü. Her seferinde Dağhan'ı pek çok kez babası ile ilgili zaten o arıyordu. Ve bu seferde bir diğer seferlerin aynısıydı.

Dağhan'ın babasının Türkiye'ye geldiğinden haberi yoktu. Hiç bir zamanda olmazdı zaten. Genelde ya böyle pis işlerini toparlaması için çağırırlar, ya da Mithat Bey parası bittiğinde Dağhan'ın karşısına dikilip ondan yüklüce bir miktar koparırdı. Ancak o zaman babasının Türkiye'ye geldiğini anlardı. Son yıllarda bu para isteme işi Dağhan'ın isteği üzerine yüz yüze görüşmektense telefonda yapılır olmuştu. Çünkü Dağhan babasını gördüğü her dakika nefret ve iğrenme duygularından başka bir şey hissedemiyordu. Mithat Bey Son yıllarını hep yurt dışında geçiriyordu. Avrupa da bir aydan fazla kaldığı ülke yok gibiydi. Bu yüzdende Dağhan babasının nerde olduğunu takip etmiyor ve hatta bilmek dahi istemiyordu.

İlerleyen yaşına rağmen hayat tarzında en küçük bir değişim bile olmamıştı. Daima sorumsuz, çapkın, kopuk bir zengin çocuğu modun da yaşamış ve yıllar geçtikçe de bu durumu daha da azıtmıştı. Öyle ki Dağhan'ın çocukluk ve gençlik yılları hep babasının pisliklerini gazete ve magazinlerden takip ederek geçmişti. Dağhan okulunu bitirip aile şirketinin yönetimini devraldığında babası Dağhan'ın aile varlığını bir servete döndürmesini çapkınlıkları, kadınlara, alkole, kumara olan düşkünlüğü yüzünden fark bile edememiş sadece bu duruma ve istediği kadar paraya daha rahat ulaşabilir olmuştu. Onu ilgilendiren kısmı zaten sadece burasıydı.

Emniyet müdürünün telefonda söylediğine göre dün gece yine bir bardaydı, yüksek düzey alkollüydü ve yanında bir kaç yabancı uyruklu kadın da vardı. Tabi ki yine olay çıkarabilmeyi başarmıştı. Mithat Bey'in sabah nezaretten çıkarılıp emniyet müdürünün odasına getirildiğinde müdürün yaptığı ilk şey Dağhan'ı aramak ve bu durumu haber vermek olmuştu. Çünkü bu sefer tartıştığı kişiler hatırı sayılır kişilerdi ve davacı olmakta da epey ısrarcıydılar.

Araba ile son hız ilerlerken cebinden çıkardığı telefon ile Ata'nın numarasını tuşladı.

Ata,

"Merhaba dostum. Nasılsın?" diyerek nefes nefese telefonu açtı.

Dağhan sert ve sinirli ses tonu ile hemen konuya girdi.

"Sporda mısın? Lanet olsun emniyete gelmen gerekli. Babam..." dedi hızlıca.

"Yapma ya, yine mi. Bu sefer ki ne peki?" diye sordu Ata derin bir nefesi seslice bırakırken.

"Bar kavgası" diyerek kestirip attı.

"Tamam, hemen emniyete geçiyorum. Orada görüşürüz" deyip telefonu kapattı Ata.

Arabanın gaz pedalına biraz daha yüklenip parmakları arasındaki direksiyonu biraz daha sıkı kavradı.

Müdürün odasına girer girmez karşısında gördüğü manzara ile kaşları daha çok çatıldı. Odanın içerisinde emniyet müdürü, ağzı burnu kan içinde kalmış genç bir çocuk, onun yanında çatık kaşları kucağında evrak çantası ile oturan bir başka takımlı adam - ki bu mutlaka çocuğun avukatı olmalıydı - ve neredeyse yarı çıplak üç tane de yabancı uyruklu kız vardı. Babası ise ayakta bile duramayacak kadar sarhoştu. Masanın önündeki deri koltuklardan birine yığılıp kalmış yarı uykuluydu.

BUZ KRALWhere stories live. Discover now