On beş

3.9K 405 33
                                    

İlk başta yaşadığım şaşkınlığın etkisiyle Emrah hocayı baya bir süzdüm. Farkında olmadan onun nasıl olur da daha önce radarıma girmemiş olduğunu düşünmeye bile başlamıştım ki, olayın gerçekliği dank etti aniden.

Şu an olduğum yer ve yaşadığım olayın ne kadar tehlikeli olduğunu fark etmiştim.

Kimsenin anlamasını istemediğim, en yakınımın bile fark etmemesi için çok fazla fedakarlık yaptığım gerçeği istemsizce öğretmenime söylemiş bulunmuştum.

Söylediklerinin bir bir doğru çıkmasının şaşkınlığını yaşıyordum şimdi. Beni tanıyordu, kim olduğumu biliyordu ve benden bir nevi nefret ettiğine adım kadar emindim. Hiçkimseye bir şey söylemeyeceğinin garantisini bana kim verecekti?

Boyumdan büyük bir işe kalkıştığımı anlamış, şimdi onun pişmanlığını yaşıyordum.

Dehşete düşmüş bir şekilde onun suratına uzun uzun bakıyordum. Sürekli değişen yüz hatlarından anladığım kadarıyla o da fazlasıyla şaşkındı.

Gözlerim istemsizce yaşarırken, boğazımı temizledim gücümü toplamak için. İçimi öyle bir korku sarmıştı ki, gelecekte olacakları düşündükçe bile içimden kendimi bir köprüden aşağı atmak geçiyordu.

"Ben gideyim en iyisi." Sesimin güçlü çıkmasına özen göstermiştim ama ne kadar başarabildiğim tartışılırdı.

Utancımdan bakışlarımı yüzünden kaçırdım. Çekinmek, utanmak pek benlik hareketler olmadığı için kendimi tuhaf hissediyordum.
Konu ne zaman erkekler olsa, hiçbir zaman kendim gibi davranmıyordum ya zaten.

Büyük bir yıkılmışlıkla arkamı döndüğümde, adımı seslendiği için duraksamak zorunda kaldım.

"Güven." Sesinden bile anlaşılıyordu onun da karmakarışık olduğu. Sanki o da ne yapacağını bilmez bir haldeydi. "Dur, gitme böyle. Önce konuşalım."

Konuşacak bir şey var mıydı ki?

"Gitmek istiyorum." Arkam hala dönüktü ona ama sıkıntıyla nefes verdiğini duydum.

"İyi peki, git." Mekanın kendisi gürültülü olsa da, kısa bir sessizlik oldu aramızda. "Korkma ama, aramızda kalacak bu durum. Kimseye bir şey söylemeyeceğim."

Kullandığı kelimeyle birden kanımın kaynadığını hissettim. Hışımla yüzümü ona dönerken, "Korkmuyorum zaten," dedim asabice. Oysa ki çok korkuyordum. "Keyfiniz istiyorsa söylersiniz."

Beni her gün gören birinin korkak olduğumu düşünmesi gururumu zedelerdi. Her ne kadar hayatımı karartacak bir bilgi bile olsa, elinde beni tehdit edebileceği bir koz olduğunu düşünmesini kesinlikle istemiyordum.

Karakterime tersti bir kere.

Beni alt ettiğini düşünmesindense kendimi yakardım daha iyiydi.

Mesajlarda ona birçok kez kimsenin öğrenmesini istemediğimi söylediğim anlar geldi aklıma, ama hatırlamamasını dilemekten başka bir şey gelmezdi elimden. O şeffaflığım, karşımda her gün gördüğüm bir adam olduğunu bilmeden önceydi.

Sert ifadesi kırılır, dudakları yukarı kıvrılır gibi oldu sanki. Benimle dalga geçebileceği ihtimali bile beni deli etti o an.

"Olsun," derken ciddiliğini ve sert tavrını korumaya çalıştığı belliydi. "Ben yine de kimseye bir şey söylemeyeceğim. Korkmuyorsan bile, bil istedim."

Ilımlı konuşması sakinleştirdi beni, duymak istediğim cümleyi duymak içimi rahatlattı. "Tamam o zaman," dedim kısık bir sesle, az önceki asabiliğimden eser kalmamıştı. Bakışlarımı gözlerinden kaçırıp, "Ben de kimseye söylemem sizi, borçlu kalmamak için."

Yine bana cevap vermeden önce bir sessizlik oldu. Yüzüne bakamadığım için göremiyordum ne tür bir ifade vardı suratında. Gülüyor muydu, sinirli miydi ya da düz mü bakıyordu? Utancım merakımdan çok olduğu için bu sorunun cevabını maalesef öğrenememiştim.

"Sağ ol," derken sesi düz çıkmıştı. Boğazını temizleyip devam etti. "Borcunu ödediğin için."

Sözlü bir cevap vermedim, sadece kafamı salladım onaylar gibi.

Arkamda kalan çıkışa doğru yöneldiğimde, hem rahatlamış hem de diken üstünde yürüyormuş gibi hissediyordum.

Matematik öğretmenimle sevişmeye gelmiştim ben buraya, tanımadığım biriyle buluşmaya gitmenin ne kadar salakça bir davranış olduğunu anlamak için böyle bir tecrübeye gerek var mıydı cidden?

FRUITZ -BXBDonde viven las historias. Descúbrelo ahora