Otuz üç

2.7K 324 37
                                    

"Güven, kanka sana öyle birini ayarladım ki kim olduğunu duysan ömrün boyunca bu iyiliğimi mümkün değil unutamazsın."

"Siktir lan ordan, bir huzur ver amına koyayım. Bıktım senin şu bana birini bulma çabandan. İstemiyorum diyorum oğlum, istemiyorum."

"Lan bir dinle!" Gözlerimi abartıyla devirip hızlı adımlarla okul binasına girerken, Poyraz da koşarak bana yetişmeye çalışıyordu. "Kim olduğunu bir sorsaydın bari!"

İçeri girer girmez koridorun sonunda gördüğüm uzun bedenle birlikte istemsizce adımlarımı durdurdum. Öğretmenler odasının önünde sırtını duvara yaslamış, Haydar hoca ve Nurcan hocayla birlikte sohbet ediyordu.

Onu baştan aşağı süzerken dudaklarımı yukarı doğru kıvırdım. "İşim gücüm var Poyraz, sonra gel."

Kombini yine şaşırtmamıştı beni. Gri bir takım ve beyaz bir gömlek giymiş, siyah bir kravatı takmıştı. Gözlükleri, saçları ve o ciddi ve yapmacık tavrı bile bu okula özgündü, biliyordum. Okulda değilken bambaşka biri oluyordu çünkü, iki ayrı kişi gibiydiler sanki.

İki hali de birbirinden yakışıklıydı ama anasını satayım. Hele de şu gözlüğü takıyorken ayrı bir seksi duruyordu bence.

O kadar gürültünün içinde sesimi mi duydu, yoksa varlığımı mı hissetti bilmiyorum ama kafasını olduğum yere doğru çevirdi ve sonra göz göze geldik.

Bir gülümseme ya da en azından bir baş selamı beklemiştim, ama hiç bir şey olmamış gibi kafasını geri önüne, Nurcan hocaya doğru çevirip sohbetine devam etmişti.

İstemsizce kaşlarım çatıldı. "Bir gülümsese, göz kırpsa kim görecek sanki? Böyle de bir tuhaf oldum, sanki her şeyi ben uyduruyormuşum gibi hissettirdi."

"Ne gülümsemesi, ne uydurması Güven? Kafayı falan mı sıyırdın?" Poyraz dibime kadar girip bakışlarımı takip etmeye çalıştı. "Hem, nereye bakıyorsun sen? Kim var orada?"

"Anan var Poyraz." Suratını ortasına avucumu kapatıp çok da nazik olmayan bir biçimde ittim onu sinirle. "Duydun? Anan var kardeşim."

Alınmış gibi dudaklarını büzdü. "Ayıp oluyor ama kanka."

Poyraz'la arkadaştık ama birbirimize işimiz düşmediği sürece yan yana gelmezdik aslında, okula girdiğimden beri niye peşimden ayrılmadığını anlayamamıştım.

"Ne istiyorsun sen benden?"

"Çok bir şey değil ya, sadece buluşmanı istediğim kızla buluşmanı." Bu işten Poyraz'ın bir çıkarı yoksa benim de adım Güven değil.

"Kimmiş kız?"

Şirince gülümsedi, 'işte şimdi aynı dili konuşuyoruz' der gibi. "Feride var ya yan sınıfta, onunla. Senden hoşlanıyormuş ama utanıyormuş söylemeye ters bir tepki verirsin diye."

İşte şimdi anlaşılmıştı Poyraz'ın derdi.

Feride dediği kişi, Poyraz'ın manitası olup olmadığını tam olarak anlayamadığım, Eslem'in kuzeniydi. Muhtemelen kuzeninin hoşlandığı kişiyle randevu ayarlayarak Eslem'in gözüne girmeyi planlıyordu gerizekalı.

"Nereden biliyorsun benden hoşlandığını? Kendisi mi söyledi?"

Yarım ağız sırıtırken cıkladı. "Eslem'le Feride'yi senin hakkında konuşurlarken duydum. Eğer sen Feride'ye gidip onunla görüşmek istediğini söylersen, ben de Eslem'e senin aklına Feride'yi benim soktuğumu söyleyebilirim. Mükemmel bir fikir değil mi? Eslem bu sayede bana geri dönebilir, hatta kesin döner."

Heyecanlı tavrına baygın bakışlarla baktım. Bu çocuk ya salaktı ya da beyinsiz.

"Sabah sabah belanı benden bulma Poyraz, siktir git."

"Kız zengin oğlum, paşa gibi bakar sana!" Yumruğumu sıkıp tehditkâr bir tavırla havaya kaldırdığımda, "Sana da iyilik yaramıyor amına koyayım, tek başına gebereceksin bu gidişle," diyerek küskünce uzaklaşmıştı yanımdan.

Oysa ne kadar mutlu uyanmıştım bu sabah, ne kadar motive gelmiştim okula. Tüm keyfimin içine etmişti Poyraz, sağ olsun.

Büyük bir oflama eşliğinde bizim sınıfa doğru yöneldiğimde, Emrah'ın diğer hocalarla vedalaşıp peşimden geldiğini görünce adımlarımı biraz yavaşlattım. Hemen yetişmişti bana, dip dibe yürümüştük tüm koridoru.

"Günaydın hocam," diye fısıldadım yüzümdeki gülümsemeyle. Kokusunu alabileceğim mesafedeydi ve sadece bu bile onun yakınında olmayı ne kadar özlediğimi farketmemi sağlamıştı.

Keşke okulda olmasaydık.

"Günaydın, Güven." Her zamanki ciddi ve otoriter sesiyle konuştuğunda alınmadım, okul içinde ondan samimiyet beklememem gerektiğini biliyordum.

Aslında ben de onun gibi olmalıydım, bir an önce alışmalıydım bu duruma. Ne onu, ne kendimi riske atmak istemezdim sonuçta.

Sınıftan içeri ilk ben girdim, ardımdan da o. Poyraz da dahil herkes sınıftaydı bile, yerlerinde oturuyorlardı.

Eslem'in yanında oturan Feride ayağa kalkarken onunla göz göze gelmemek için ayrı bir çaba sarfetmiştim. Göz göze gelerek bile kimseye umut vermek istemezdim doğrusu.

Ders aralarında genelde ya Eslem onun sınıfına gider, ya da Feride bizim sınıfa gelirdi. Poyraz bana ondan bahsedene kadar daha önce dikkatimi hiç çekmemişti Feride, ama şimdi benden hoşlandığını bilmek garip hissettirmişti.

Üzülmüştüm onun adına, umuyordum ki beni çabuk unutsundu.

Yerime geçerken, "Oo, kimleri görüyorum," diyerek karşılamıştı beni Korkut.

Ben sırıtarak yanına yerleşirken, ön sıradaki Esat döndü arkasını. "Geçmiş olsun Güven, baban nasıl oldu iyidir inşallah?"

"Biraz daha iyi çok şükür, şimdilik evde dinleniyor bakalım."

Emrah hoca konuşunca mecburen susmak zorunda kalmıştık. "Merhaba arkadaşlar, nasılsınız?"

Toplu bir şekilde, "İyiyiz," diyen tüm öğrencilerle birlikte arkama yaslandım. Önümüzdeki saati film izler gibi bu adamı izleyerek geçireceğim için rahat bir pozisyonda olmalıydım.

"Bizim aradığımız kişi kesin Güven bak, benden söylemesi." Esat'ın ön sırasında oturan Poyraz, küskün bir surat ifadesiyle arkasını dönüp konuşmuştu.

Tam olarak neyden bahsettiğini anlamasam bile, ciddi olmadığını ve sırf bana olan sinirinden konuştuğunu anlayabiliyordum.

"Ne saçmalıyorsun sen yine lan, dingil?" Korkut'a döndüm sinirle. "Ne diyor bu? Saçma sapan bir mevzuysa söyleyin dalayım."

"Saçmalıyor işte abicim, bir sakin ol ne bu gerginlik?" Korkut koluma vurdu sakin ol der gibi. "Senin kim olduğunu unuttu her halde Poyraz, salakça konuşuyor işte."

"Niye olmasın?" derken bile olmayacağından emin gibiydi Poyraz. Her neyden bahsediyorsa sırf beni gıcık etmek için konuşuyordu işte.

"Deli deli konuşma Poyraz, Güven olamaz. Hem partiye gelmedi bile lan o, direkt eledik yani konu tartışmaya açık bile değil."

Farklı bir dil konuşuyorduk sanırım, ben bir şey anlamıyordum çünkü?

"Ne diyorsunuz oğlum, saçmaladığınız şeyi bana da anlatacak mısınız artık?"

"Senin haberin yok tabi," diyerek sandalyesini bana doğru çevirdi Esat. Emrah hoca ön sıralardaki öğrencilerin sorularına cevap verdiği için buraya bakmıyordu.

"Neyden haberim yok?"

"Emrah hoca galiba şeymiş.." İyice dibime girip fısıldarken, göz kırptı anladın sen der gibi.

Göz kapaklarım yaşadığım şokla seğirmeye başlarken, "Ve galiba bizim okuldan biriyle bir şeyler yaşamış. Kim olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz," diyerek benim sonum olacak o cümlenin devamını getirdi.

***

FRUITZ -BXBWhere stories live. Discover now