Yirmi dört

3.6K 364 46
                                    

"Girebilir miyim hocam?"

"Bilmem, girebilir misin?"

Matematik dersine geç kalmak, daha doğrusu en son yumruk attığın hocanın dersine geç kalmak asla yapılmaması gereken bir hata olduğunu daha önce tecrübe etmiş miydiniz?

Ben şu an ediyordum galiba.

İçeri girmeme henüz izin vermediği için olduğum yerde beklemeye devam ettim. Geç kalan öğrenciyi derse almamak gibi bir lüksü olmadığını bildiğim için sormadan, 'kusura bakmayın' diyerek içeri girebilirdim aslında, ama son görüşmemizden sonra daha fazla sinirlensin istemiyordum.

Bu yüzden olumlu bir cevap alana kadar normal bir öğrenci gibi uslu uslu bekleyecektim.

Sınıfa benden en fazla iki dakika önce girdiği belli olan Emrah hocanın da dikkatini çekmişti bu uysallığım, şaşkın görünüyordu. Hala ayakta dikildiğimi görünce, "Geç bakalım," diyerek girmeme onay vermişti şükür.

Yerime oturur oturmaz, daha Korkut'la Esat'a selam bile veremeden, "Biz de sen gelmeden önce tam da partiden bahsediyorduk," diye konuştu imalı imalı, gözleriyle beni süzerken. "Seçmek istediğiniz bölümü okuyan üniversiteli öğrencilerle tanıştınız mı diye sormuştum."

Kızarmış, hatta morarmaya yakınlaşmış elmacık kemiğini görünce dudaklarımı mahçupça birbirine bastırdım, buna iki gün önce ben sebep olmuştum sanırım. "Ben yoktum partide hocam."

Şaşırarak kaşlarını havalandırdı. Orda olduğumdan kimsenin haberi olmadığını bilmiyordu muhtemelen. "Öyle mi? Seni de gördüm diye hatırlıyordum."

Yapmacık bir gülümsemeyle, "Yanlış hatırlıyorsunuz demek ki hocam," dedim. Bilerek zor durumda bırakmaya çalışıyordu beni.

"Olabilir," diye mırıldandı geçiştirir gibi. Hala çıkarmadığı ceketini çıkarmak için sınıfa arkasını döndüğünde, yine dolgun kalçalarına takılmıştı gözlerim.

Özellikle böyle kumaş pantolonlar giydiğinde daha bir kusursuz duruyor, insanın baktıkça bakası geliyordu anasını satayım.

Tam önümde oturan Esat arkasını dönünce, zorlukla da olsa ona odaklanabilmiştim. "Niye geç kaldın sen?"

"Aynen, hep erkenden gelirdin," diye ekledi Korkut, cevabı merak ettiğini belirterek.

Doğru diyorlardı, ben aslında asla geç kalmazdım.

Ama kafamı kurcalayan Ayaz'la Emrah hoca ilişkisi yüzünden tüm gece uyuyamayınca, sabah alarmı duymayıp uyumaya devam etmiştim.

Ben onlara ne gibi bir açıklama yapacağımı düşünürken, Emrah hocanın ceketini sandalyesine asarken gözünün ucuyla bizim olduğumuz köşeye baktığını gördüm. "Güven, madem çok konuşmak istiyorsun gel şu soruyu çöz hadi."

Daha ağzımı bile açmadım amına koyayım?

Ellerimi sinirle sırama vurarak ayağa kalktım. "Tabi hocam."

Aklınca attığım yumruğun intikamını alıyordu pislik.

Hak etmeseydin kardeşim, hak etmeseydin biz de vurmazdık?

Yanına kadar gidip elinden tebeşiri alırken, "Bunun intikamı fena olur ama," dedim fısıldayarak.

Uzaktan sadece kızarık görünen elmacık kemiği, yakından bakınca baya baya yumruk yediğini belli ediyordu. Biraz fazla sert vurmuştum galiba..

Alay eder gibi gülümsedi söylediğime. "Heyecanlandım bak şimdi."

Alaycı tavrı, sinirden olduğum yerde tepinme isteği uyandırıyordu ben de. "Keşke bir değil de iki yumruk atsaydım o gün."

Biri tarafından ciddiye alınmamak en nefret ettiğim şeydi. Benimle sürekli alay eder gibi konuşması da bu yüzdendi bence, bilerek gıcık ediyordu beni.

Elindekini hırsla kendi elime alıp tahtaya yaklaştım. Her seferinde sanki hiç anlamadığım bir dilde bir şey okuyormuş gibi hissettiğim soruda ilk defa kulağa yabancı gelmeyen kelimeler gördüm.

Sürekli Emrah hocayı izlediğim için, aklımda anlattığı bazı şeyler kalmıştı demek ki. Bu türden bir soruyu geçen hafta çözmüştüm diye hatırlıyordum.

Şu sınıfta bulunan herkes(ben de dahil), tahtaya bir şeyler yazmaya başladığımı görünce şaşkınlıktan sessizleşmişti.

Sadece geçen hafta yazdıklarımızın aynısını yazıyordum, doğru olup olmadığını bile bilmiyordum.

Hatırladığım yere kadar gittim, ama bir süre sonra takılmıştım. Devamında ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

Sınıftan çıt çıkmazken, hemen sağımda dikilen Emrah hocaya dönüp baktım beklentiyle.

Yüzünde küçük bir gülümsemeyle beni izliyordu, böyle baktığına göre galiba şimdiye kadar yanlış bir şey yazmamıştım. "Sistemi çözmen gerekiyor. Üst sırayla alt sırayı topladığında Y kalmaz, X'in kaç olduğunu bulabilirsin böylelikle."

Kafamı sallayarak söylediğini yaptım. X'i bulduktan sonra Y'i de kolaylıkla bulabilmiştim.

İki sonucu da yuvarlak içine alırken, arkamdan gelen yüksek sesli alkışları yüzümde bir sırıtışla karşıladım.

Diğer derslerden az çok kendimi kurtarıyordum  ama matematik benim için hep bir başarısızlıktan ibaretti. Hayatımda ilk defa matematik sorusu çözüyorum diyebilirdim, bunu herkes bildiği için şaşırmışlardı zaten.

Sınıfa dönüp, tiyatro gösteri sonunda selam veren oyuncular gibi öne doğru eğildim. "Sağ olun, var olun arkadaşlar."

Öz evladının ilk adım atmasına şahit olan babalar gibi gururla bana bakan Emrah hoca, "Demek ki neymiş? Dersi dinleyince her şey daha kolaymış, değil mi Güven?" diyerek elimdeki tebeşire uzandı.

Onun yüksek sesli yorumuna, kısık bir sesle cevap verdim. "Öğretmen siz olunca başka bir şeyle istesem de ilgilenemiyorum hocam, mecburen dinliyoruz işte."

Yarım ağız sırıtırken ağzının içinde bir şey mırıldandı. Ne dediğini duyamamıştım, ama babama hoşuna giden bir şey söylediğimde 'eşek sıpası' diye söylenmesine benzetmiştim bu halini.

"Tamam şımarma, geç yerine hadi."

Gider ayak, "Bu akşam mesaj yaz bana," diye fısıldadım sessizce. Sırası mı şimdi der gibi gözlerini büyüttü ama omuz silktim. Derslerimiz dışında onunla nerdeyse hiç karşılaşmıyordum, başka fırsatım olmuyordu. "Yazacak mısın?"

"Bakarız."

**

FRUITZ -BXBWhere stories live. Discover now