34. Bölüm "Cevapsız Sorular"

3K 345 370
                                    

Şarkı: Raye & 07 Shake - Escapism

Yorumlarınız ve destekleriniz benim için çok önemli. Sizin sayenizde büyüyoruz. Oy vermeyi unutmayınız🤍

                       "CEVAPSIZ SORULAR"

METİS

Korkuyu kısaca tanımlamak gerekirse insanı, gerek fiziksel gerekse psikolojik olarak tehlikelere karşı bir uyaran olarak çıkar karşımıza. Cesaret de korku, acı, risk, belirsizlik veya tehditlerle başa çıkma yeteneği olarak tanımlanır.

Bana göre ise korku ve cesaret, tahterevallinin iki ucu gibidir. Dengede durmaları imkânsızdır. İlla bir taraf ağır basacaktır ve ağır basan taraf cesaret olduğu an da korku ne yazık ki en aza inecek, ihtiyatsızlık gün gibi ortaya çıkacaktır. İşte tam da bu noktada geri dönülmesi imkânsız hatalar yaptıracaktır insana.

Tıpkı bana yaptırdığı gibi.

Kolumdan tutan polis memuru beni ite ite nezarete götürürken ihtiyatsızlığımın bedelini yoğun bir pişmanlık içinde ödüyordum ve biliyordum ki bu ihtiyatsızlığım, en çok Kartal'a zarar verecek, onu zora sokacak, tüm planlarını alt üst edecekti.

Hâlbuki tek istediğim onu etkilemekti.

Polis memuru yüzüme demir kapıyı kapatırken umutla yüzüne baktım. Bana inanmayacağını biliyordum ama son bir kez şansımı denemek istiyordum. "Yanlış anlaşılma var, uyuşturucu kullanmıyorum ya da satıcı değilim."

Polis memuru dalga geçer gibi sırıttı. "Ben de polis değilim."

Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Kartal gelmeden çıkamayacağımı bildiğim için daha fazla itiraz etmek yerine beni bekleyen soğuk banka ilerledim. Bakışlarım da nezarethanenin her bir noktasındaydı. Geçen sefer getirildiğim karakol olmasa bile içerisinin soğukluğu aynıydı. Aynı soğukluk aynı havasızlık aynı kasvet... Diğerinden hiçbir farkı yoktu ve tanıdık kasvetli havası, beni toz parçacıkları gibi anında içine alıp sessizliğin ortasında yere sermeye başlamıştı.

Ama ne buranın soğukluğu ne de kasvetliğiydi beni yiyip bitiren. Beni asıl bitiren Kartal'ın olanları öğrendiğinde bana çok kızacak olmasıydı.

Banka bakarak burukça içimi çektim. Geçen geldiğimde haklı ve öfkeliydim ama şimdi haksız ve mutsuzdum. Hüzün; boğucu ellerini boynuma sarmış, yakalandığımdan beri yakamı bir türlü bırakmıyordu. Gittikçe içime kök salıyordu, dokunsalar ağlayacak gibiydim.

İçime kök salan hüzne minnetle boyun eğip banka oturdum ve ayaklarımı da banka çıkarıp kırdığım dizlerime sıkıca sarıldım.

Aklımda onlarca soru vardı. Kartal nasıl tepki verecekti, tüm planı bozulmuş muydu, bundan sonra nasıl bir yol izleyecekti? Ayrıca peşimdeki adamlar, beni bıçaklayan patronlarına yani Ferhat'a haber vermişler miydi, o bir hamlede bulunacak mıydı?
Bunların hepsi muammaydı... Hepsi zihnimin bir köşesinde cevabını bulabilmek için sabırla bekliyordu fakat öyle bir soru vardı ki hepsinin ötesinde zihnimin her bir köşesinde yaramaz çocuk gibi koşuşturuyordu; beni, polise ihbar eden kimdi?

Hiçbir sorunun cevabından emin olamıyordum ama beni ihbar eden kişinin kim ya da kimler olduğunu iyi kötü tahmin edebiliyordum. Ya Tanya'nın oyununa gelmiştim, dün gece polisten kaçarken gördüğü için elime tutuşturduğu uyuşturucularla beraber beni polise vermişti ya da Nefes bir şeyler anlamıştı, o ihbar etmişti.

Nefes'in olma ihtimali benim için ikinci planda kalıyordu çünkü uyuşturucu aldığımı görmemişti, bu sebeple beni polise şikâyet etmesi fazlasıyla ütopikti. O yüzden Tanya olma ihtimali daha yüksekti.

SOKAĞIN DANSIWhere stories live. Discover now