baba oluyorum

44 8 25
                                    

Hyunjin, Changbin ve Felix, okulda bazı talihsiz olaylar gerçekleştikten sonra eve gitmişlerdi. Üçü de evin belli taraflarında yayılmış, kendi hâllerinde takılıyorlardı. Kimse kimseye bulaşmıyor, kimse kimseyi yaşadığına pişman etmiyordu.

Salonda sessiz sakin duvarla bakışırken Hyunjin'in aklına kendi bile nedenini bilmediği bir şekilde Minho geldi bir anda. Eline telefonunu alarak Minho'nun sosyal medya hesaplarından birine girdi. Gönderilerine bakmaya başladı, en son attığı gönderiden ilk gönderisine kadar...

Düşündü. Ne mi düşündü? Neden düşüncelerinin bir anda Minho ile dolduğunu düşündü. Okulda ve normal hayatında daha sıradışı olaylar olmuşken neden bir virüs gibi Lee Minho'nun onun aklını ele geçirdiğini düşündü.

Bir ipucu bulmayı amaçlayarak geçmişe döndü. Eski okulları, arkadaşları, defterleri, eşyaları, sahip çıkamadığı evcil hayvanları geldi aklına. Çocukluğu ile yeniden tanıştı. Beşinci sınıftaki hâline, Minho ile tanıştığı ilk yere döndü. Ne gibi bir olay gerçekleşmişti de sonucu daima Minho'yu aklına getiriyordu? Bunun cevabını aramaya çalıştı. Kendisinin bile bilmediği bir soruya geçmişte cevap araması bir ümitsiz vakaydı.

Denedi. Beşinci sınıftan on birinci sınıfa kadar, beraber zaman geçirdiği her anı hatırlamayı denedi. Bu saçma olayı bitirecek olan o nihai silahı arıyordu ama ne fayda. Geçirdikleri her anı hatırlamayı denemesi, milyonlarca insan içinden küçücük bir bebeği bulmaya benziyordu. Kısaca, imkânsızdı.

Önceki nedenleri boşvererek birkaç hafta öncesini hatırladı bu sefer. Minho ile geçirdiği zamanı sanki video izliyormuş gibi geçirdi aklından.

Aradığı nedeni buldu. Son zamanlarda, önceki yıllardan ziyade daha çok vakit geçirmiyor muydu? Sorunun cevabı tabii ki de evet idi.

Arkadaşlıklarının başladığı yıldan şimdiki yıla kadar sanki özel bir ilişki oluşturmuşlardı. Mesafelerinden tut, günlük hayattaki konuşmaları bile yakınlıklarını anlatıyordu. Kendini gittikçe Minho'ya daha yakın hissediyordu. Şimdi anlamıştı bunu ve o an her şey için çok geçti.

Hyunjin, birinden mi hoşlanıyordu? Ancak, Minho'dan daha yakın arkadaşları yok muydu Hyunjin'in? Elbette ki vardı ama, anlamlandıramadığı şekilde Minho, hiçbir şey yapmasa bile kendine çekiyordu Hyunjin'i.

Hyunjin'in bütün dikkati bir anda salona dalan Changbin ile bozuldu. "Kanka! Chan'ın pipisi iyileşmiş!" demesiyle yüzünü buruşturdu Hyunjin. "Sanki koptu amına koyayım, tabii ki de iyileşecek, salak mısın?" dedi, derin bir nefes vererek.

"Onu bunu boşver de, sen niye kızardın?" diye sordu. Hyunjin fazlasıyla şaşırmıştı, gerçekten kızarmış mıydı? Tüm bunların hepsi Minho'nun yüzünden miydi? Hyunjin, bu çocuktan hoşlanıyor olabilir miydi?

Kafasını hayır anlamında salladı. Aşık olabileceğine inanmak istemedi, sevebileceğine inanmak istemedi Hyunjin. Korkuyordu aslında. Aşık olmaktan çok korkuyordu ama sanki kendini ona çeken bir şey vardı ki bu etkiden kurtulamıyordu bu genç.

İlk platonik olarak birini sevmeye başladığı zaman dokuzuncu sınıftaydı Hyunjin. O zamanlar saçı kahverengi ve kısacıktı. Kaderlerinin bağlı olduğunu düşündüğü kişi ona sarı, hafif uzun saçın yakışacağını söylediği gün saçlarını sarı yapmıştı. İki yıl boyunca dokunmamıştı saçlarına ki uzasın. 

Ancak geçen yıl, anlamıştı bu tek taraflı sevginin gereksiz bir çaba olduğunu.

Kendine aşık olmayacağına dair söz verdi Hyunjin. Kimseyi o kişi kadar sevmeyeceğine, sevemeyeceğine dair de söz verdi. Aşka inanmadığı söylenemezdi ancak şu an yaşadığı şeyler cidden kafasını karıştırıyordu.

Yarak-ı Sevkiye, HyunhoOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz