rose & jack

47 7 62
                                    

Koca iki yıl geçmişti aradan. Günler geçti, aylar hatta yıllar geçti, Minho Hyunjin'i hâlâ unutamadı. Bir gün bile aklından çıkarmamıştı Hyunjin'i. Arkadaşları bile bu olayı biraz olsun atlatabilse de, Minho için aynı şey kesinlikle söylenemezdi. İki yıl sanki ona cehennemdi hayat.

Ailesi bile iki yılda beşten az ziyarete gelmişken, Minho neredeyse her gün gitmişti Hyunjin'i ziyaret etmeye. Her şeyini anlatıyordu Hyunjin'e. Her gününü en küçük detayıyla anlatıyordu.

Bilmediği bir şey vardı, her ne kadar konuşamasa da, Minho'nun her gününü neredeyse beraber geçirmişlerdi. Hyunjin dışında kimse bilmezdi Minho'nun günlerinin detaylarını, hep yüzeyden anlatırdı her kime anlatıyorsa.

Kendisi düzgün bir üniversiteye yerleşebilmişti, Siyaset Bilimleri okuyordu. Akademik hayatının gayet güzel gittiği söylenebilirdi, aklının bir köşesindeki Hyunjin ile.

Elindeki tükenmez kalemiyle ritim tutarken önündeki yazıyı anlamaya çalışıyordu Minho. Telefonu hemen yanındaydı ama sessizdeydi, Hyunjin'in bildirimleri dışında.

Dışarıda sağanak olarak tanımlanabilecek bir şekilde yağmur yağıyordu, gök gürlüyor, rüzgârlar esiyor, sonbahar geldiğini belli ediyordu.

Telefonunun çalmaya başlamasıyla kalemi elinden bırakarak arayanın kim olduğuna bakmak için telefonunu aldı, Seungmin idi.

Açtı, telefonu masaya bırakarak "Efendim, canım benim?" dedi. "Sen niye hep meşgule atıyorsun amına koyayım? Neyse, Minho, güzel haberler!" diyerek bağırdı Seungmin, telefondan sesi hoparlör kapalı olsa bile rahat bir şekilde duyabiliyordu. Kambur bir biçimde oturduğu yerde geri saldı kendini, meraklanmıştı.

Heyecanlandı bir anda. Ne olmuş olabilirdi ki? Merakına yenik düştüğü için Seungmin bir şey söylemek üzereyken bir anda lafını bölerek "Ne oldu? Söyle lan!" diye girdi araya.

"Lafımı bölmesene oğlum, üniversitede iyice manyaklaştın sen." diyerek derin bir nefes aldı, "Hyunjin." demesiyle Minho anlamıştı bile. Telefonu Seungmin'in suratına hızlıca kapatarak oturduğu rahat sandalyesinden hızla kalktı. Sonunda istediği şey gerçekleşmişti. İki yıldır usanmadan uyanacağı zamanı beklemişti ve işte şimdi zaman gelmişti.

Çabuk hareketlerle kendisine gereken eşyaları bir çantaya attı, Hyunjin ile bireysel olarak buluştuğu zaman kullandığı çantaydı bu.

Son olarak arabasının anahtarını aldı ve dışarı çıktı. Saniye bile olsa zaman kaybetmek istemiyordu. Arabasına atladı, arabayı çalıştırdı, sevdiği adamın bulunduğu yere doğru sürmeye başladı.

İki yılda ayrı bir eve çıktığı, biraz da olsa tüm herkesten daha uzakta olduğu için katetmesi gereken mesafe ikiye katlanmıştı. Aslında, neredeyse her daim bu mesafeyi iki adımlık bir uzaklıkmış gibi görürdü.

On dört dakika sonra hastaneye geldi. Doğru düzgün bir yere park ederek içeri doğru koşmaya başladı. Her gün gördüğü hastane bugün çok farklı görünüyordu gözüne.

Hyunjin'in olduğu odaya girdi, Seungminle diğerleri de orada bekliyorlardı. Changbin, Jeongin ile sohbet ediyor, Jisung, Seungmin ve Chan da beraber bir şeyler tartışıyorlardı. Birkaç doktor da oradaydı tabii.

Minho'nun nefes nefese kaldığını gören Jeongin gülümsedi, "Hâlâ değişmemişsin, bu çocuk için öleceksin bir gün." diyerek gülmeye başladı. Minho da gülümsüyordu.

Diğerleri konuşurken, gözlerini hafifçe araladı Hyunjin. Herkes dikkatini oraya vermişti. Minho bırak dikkatini Hyunjin'e vermeyi, doktorları yana ittirerek Hyunjin'e doğrudan bakmaya çalışıyordu.

Yarak-ı Sevkiye, HyunhoWhere stories live. Discover now