11. Bölüm: Kabus

55 14 11
                                    

"Ben bilmiyorum diyorum bırakın beni artık!" Gülben onu bırakmamız için yalvarıyordu. Adel ona bir adım attıp saçlarını kavradı. "Bence çok iyi biliyorsun Gülben." Dedi saçlarını çekerken. Bir yandan da baldırına elinde ki bıçağın sivri ucunu ona bastırıyordu. "Daha ne kadar ısrar edeceksiniz? Bilmiyorum!" Gülben bağırmaya devam ediyordu fakat onu burada kimse duyamazdı.

Onu gördüğümüz anda direkt araya bindirdik. Kendi isteğiyle binmesini sağladık. Sahte, polis rozetlerimizi gösterdik ve ters kelepçeyle kapının önünden onu aldık. Daha sonrasın da onu ormana getirdik ve sandalyeye oturtup ağaca bağladık.

"Madem sen bilmiyorsun kardeşlerin belki bilir, değil mi?" Adel elindeki bıçağın keskin tarafının tamamını Gülben'in baldırına saplamıştı. Arabaya doğru gitti ve elinde bir penseyle geri döndü. "Belki de tırnakları tek tek kökünden çekmem konuşmana sebep olur." Gözü dönmüştü. Eğer Kırmacı Adel ise halasına bunları yapacak kadar cani olamazdı. Yoksa olabilir miydi? Adel'e yaklaştım ve bileğini tuttum. "Tamam sakin ol. Bilmiyor işte zorlama." Bileğini benden kurtarmaya çalışsada izin vermedim. "Hayır Bora! Biliyor, bilmemezlikten geliyor anlamıyor musun?" Dedi bir yandan bileğini kurtarmaya çalışırken. "Bilse çoktan konuşurdu." Elindeki penseyi aldım ve yere attım. Kendime çektim ve sarıldım. Kafasını boynuma gömdü ve o an turuncu saçlarında kaybolmak istedim. "Evet belki burada kalmıyor ama onu bulacağız." Güldüğünü anlayabiliyordum.

"Onunla işbirliği yaptığını tahmin etmeliydim Adel." Arkadan bir ses geldi. Kalın ve kırk-kırk beş yaşlarında ki bir adama aitti. Başımı sesin geldiği tarafa çevirdiğimde takım elbiseli, göbeği ondan önde giden ve esmer bir adam vardı bir ağacın yanında. Bize bakıyordu. Ay siyah saçlarını parlatıyordu. "Hassiktir! Koş!" Adel beni çekiştirmeye çalışıyordu fakat beceremiyordu. Onu dinleyip koşmaya başladım. "Ne oluyor Adel, o adam kim?"
"Sakin bir yere geçelim anlatacağım şuan vakit yok faka sadece şunu bilmelisin ekipten biri" gözlerim açıldı. "Neden kaçıyoruz o zaman saldıralım intikamını al." Dediğimde koşmayı kesti ve bana baktı. "Şuan kaç kişiyiz Bora. İki kişiyiz. O sadece kendini gösterdi ama heryerde adamlarından biri olabilir belki de tüm ormanı adamlarıyla çevirmiş olabilir bilemeyiz ama bildiğim tek bir şey var o da iki kişi onları öldüremeyeceğimiz. Eceline susadıysan durma git oraya ve öldürmeye çalış çünkü ben kaçacağım." Dedi tek bir nefeste. Söyledikleri gözlerimi daha da açmama neden oldu. Bu adam neydi böyle? Sırf Adel için bu kadar büyük bir ormanı adamlarıyla çevirmiş olabilir miydi?

"Araba orada kaldı amına koyayım nasıl kaçacağız?" Elimden tuttu ve koşmaya başladı. "Sanırım geceyi burada geçirmek zorundayız." Dediğinde sinirlerim bozulmuştu.

♠️

Yarım saat boyunca sadece koştuk ve bir ağacın altına oturduk. Artık kaybolduğumuzu emindim. "Artık bana kim olduğunu anlatır mısın?" Dediğim de sadece oturuyorduk. "Ben daha on bir yaşındaydım ailem beni ve kardeşimi lunaparkta bırakıp gittiklerinde. Gitmeyi en çok sevdiğimiz yere nefret etmemize neden oldular. Orada kardeşime çaresizce yardım etmek istedim. Ne yaparsam yapayım ağlayarak ailemi aradı. Ben ise kendimi zor tutuyordum ağlamamak için." Gözleri dolmuştu. "Geleceklerini düşünüp lunaparktan ayrılmadık. Lunapark kapanmadan önce gondolun içine saklandık çünkü geleceklerini düşündük. Nereden bilebilirdik bir daha gelmeyeceklerini." Gözyaşlarına hakim olmaya çalışsada başarısız oluyordu. "Daha sonra Esma çok üşüdü ama hiç bir şey veremedim çünkü sabah çok güzeldi ve sıcaktı ikimizde tişört giymiştik." Gözyaşlarını sildi. Daha sonrasında kendine biraz süre tanıdıktan sonra devam etti. "Esma üşürlen bir yandan 'anne beni ısıt çok üşüyorum.' Demişti. Çok çaresiz hissetmiştim. Lunapark kapanınca gondoldan çıktık ve kimsenin olmadığını gördük. Bir zaman sonra bir adam geldi. Bir şeyler kullandığı ortadaydı. Bize doğru yaklaştı. Bize söylediği şeyi asla unutamıyorum. 'Ne yapıyorsunuz burada güzellikler, gece işine mi çıktınız yoksa?' Daha on bir yaşındaydım Esma ise dokuz yaşındaydı. Bizim yaşımızı göremeyecek kadar bir şeyler kullanmıştı. Esma'ya bakıp 'sen daha genç gözüküyorsun kaç parasın?' Demişti. Daha küçücüktük. 'Git buradan babam gelecek!' Diye bağırmıştım fakat babam asla gelemeyecekti, bunu bile bile söylemiştim. Daha çok yaklaşmıştı bize ve her yaklaştığında daha da geriye gidiyorduk. 'Yettiniz be kaçmayın da işimi çabuk bitireyim!' Demişti ve koştu peşimizden." Sesi titremeye başladı. Yanına daha çok yaklaştım ve ona sarıldım. Turuncu saçlarına bir öpücük kondurdum. "Yerden bir taş alıp ona attığımda daha çok sinirlendi ve bana baktı. Gözleri mosmordu. 'Sen çok fazla oldun ama.' Dedi ve beni itti. Yere düştüm ve dirseklerimin kanamasını umursamadım ve adamın üstüne atladım çünkü Esma'ya tecavüz edecekti. Saçlarını çektim daha çok sinirlendi ve bir kez daha beni yere fırlattı. Daha sonrasında lunaparkın güvenlik görevlisi geldi ve bizi kurtardı. Bizi evlatlık aldı. O adamın asla çocuğu olmuyormuş ve bizi evlatlık almıştı." Yüzünde tebessüm oluştu. Babasını seviyordu. "Ben on yedi yaşıma kadar geldim ve ekibe katıldım. Bu bizi bulan adamsa patronun oğlu Cem." Meraklı gözlerle ona baktım. "Nasıl oğlu oluyor, baya yaşlı gözüküyor." Dedim. "Evet yaşlı ama o onun üvey oğlu yani babasıyla yaşıt. Evlendiği kadın altmış beş yaşında ve parası için evlenmişti. Karısı ölünce oğlu onunla beraber çalışmaya başladı." Şaşkındım.

"Peki sen onlarla neden çalışmaya başladın?" Acıyla güldü. "Esma'ya daha fazla katkım olması için. Sana anlatmıştım Esma'nın kaçırılmasını işte öyle zor günlerde yardımcı olmak istemiştim ben ama ben yine yardımcı olamadım. İkinci defa onu koruyamadım ve o öldü. O artık yok." Durmuyordu. Gözyaşları durmuyordu. Kardeşine olan bağı onu mahvediyordu. Daha sıkı sarıldım ve turuncu saçlarına bir öpücük kondurdum. "Geçti Adel, geçti."
"Hiçbir şey geçmiyor Bora." Dedi gözyaşlarını silerken. "Arkadaşlar sizi bölmek istemiyorum ama artık bizim, sizi duyduğumuzu artık unutmasanız mı hani?" Giray'ın sesi Adel'i güldürdü. Duyduklarını biliyordu.

"Kumru'da duysun istedim acı çektiğimi. Belki o zaman inanır Kırmacı olmadığıma." Dedi acılı bir sesle. "Sizi kurtarmaya gelebiliriz ormana." Giray her an gelmeye hazırdı bunu sesinden anlayabiliyordum. "Gelirseniz sizin de başınız belaya girebilir. Zaten Bora'yı artık biliyorlar fakat sizi bilmiyorlar. Hepimizi bilmeleri büyük tehlike olur." Evet Adel bunu tek nefeste söylemişti. "Giray, bu geceyi burada geçireceğiz. Silahlarımız ve yeteri kadar merminiz var. Kendimizi koruyabiliriz. Siz sadece bizi dinlemede kalın ki bir şey olduğunda haber verebilelim." Ve evet ben de tek nefeste bunları söyledim. "Peki." Dedi tek kelimeyle Giray.

Kollarımın arasında olan Adel'in titreğini hissettim. "Üşüyor musun?"
"Hayır üşümüyorum."
"Emin misin, çünkü titriyorsun."
"Üşüyüp üşümediğimi bilecek yaştayım."
"Tamam o halde ben odun toplayacağım çünkü ateş yakıp ısınmamız gerek. Ben üşüdüm." Diye söylenip ayağa kalktım ve ağaçların arasına doğru yürümeye başladım. Bir Kürt'ün uluma sesini duyunca arkama baktığımda Adel ayaklanmış peşimden geliyordu. "Beni de bekle, yardım edeyim sana." Dedi. "He korkmadın yani?"
"Hayır korkmadım." Dedi. Yere eğilip ağaç dallarını toplamaya başladım. O da aynısını yapıyordu ve bir yandan korkudan etrafına bakıyordu. "Korkmadığına emin misin?" Diye soruyu tekrar ettim. "Kaç kere tekrar edeceğim. Korkmadım." Dedi fakat korktuğu ortadaydı.

Kucağıma topladığım dal parçalarını az önce oturduğumuz ağacın altına koydum. Arkamdan Adel geliyordu fakat korkusuna sadece beş-altı tane dal toplamıştı. Neyseki topladığımız dallar yarın sabaha yetecekti.

Dalları dikleştirip sigara paketimden kopardığım kağıdı aralarına sıkıştırıp ateşe verdim. "Artık ısınırsın." Söylediğim şey onu ürkütmüştü çünkü sadece etrafına bakıp kurt gelip gelmediğini kontrol ediyordu. "Üşümüyordum ki." Kollarını önünde küçük bir çocuk gibi bağladı. Rüzgar estiğinde ateşin başına oturup ellerini ısıtmaya başladı. "Bence de üşümüyorsun." Dedim ve bir kahkaha patlattım.

♠️

Hava soğumuştu ve ayın ışığı daha da yüzümüze çarpıyordu. Ağacın altında Adel yatıyordu. Onun yanında oturuyor ve sadece onu izliyordum."Bırak onu." Adel'in mırıldanan sesini duydum. Sırayla nöbetleşe sabaha kadar nöbet tutacaktık fakat benim uykum yoktu. O uyusa da olur. "Bırak dedim sana." Hala sayıklayan Adel kabus görüyor olmalıydı. Bugün anlattığı geçmişi bilinçaltı tekrardan hatırladığı için ona bu kabusu gösteriyordu. Yüzünü avuçlarımın içine aldım. "Adel uyan hadi."
"Bıraksana."
"Adel geçti, buradayım. Kabus görüyorsun."
"Bırak!" Bağırarak uyandı ve beni görünce gözlerini irice açtı, beni itti. "Geri çekil!" Ağaç gövdesine daha çok yaklaştı ve dizlerini kendine daha çok çekti ve ellerini bacaklarına sarıp kafasını kollarına gömdü. "Adel, benim Bora. Sakin ol tamam mı? Geçti, sadece bir kabustu." Ona bir adım attım. "Sakin ol tamam mı? Ben varım ve benden başka kimse yok, o yok." Ona daha çok yaklaştım ve kollarını kavrayıp kendime çektim. Kafası göğüslerimdeydi. Çenemi turuncu saçlarına yasladım. Ağladığını hissedebiliyordum. "Seninle nöbet tutmak istiyorum Bora."
"Neden?"
"Kabuslarımdaki geçmişim beni öldürüyor. O kabuslara daha fazla dayanamıyorum." Dedi.

Ağaç altında yan yana yanan ateşi izliyorduk.  "Saat kaç acaba?" Diye sordu. Anında aya baktığımda batıya yakın olduğunu gördüm. "Sanırım dört buçuk-beş." Dedim.  "Şu duruma düşmemiz ne kadar komik değil mi?" Dedi gülen sesinin içinden. "Komik. Düşünsene aslında hiç burada olmadılar." Dediğimde ikimizde kahkaha attık.

Biraz daha ateşi izledikten sonra omzumda bir baskı hissettim. Adel omzuma kafasını yaslamış uykuya dalmıştı. Rahatını bozmamak için hiç haraket etmedim.

Devam Edecek...

Bölüm çok çok hoşuma gitti. Umarım sizde beğenmişsinizdir 🫶🏻
Instagram: mr.caner_1
YouTube: Mr. Caner

İkilem: KatliamDonde viven las historias. Descúbrelo ahora