17. Bölüm: Ayna

62 12 21
                                    

''Doktor!'' Ameliyathanenin kapısında öylece bağırıyordum. ''Doktor!'' Elimden sadece bu geliyordu.

İki dakika boyunca sadece kapıda doktora seslendim. En sonunda bir hemşire çıktı. ''Beyefendi ameliyat sırasındayız farkında mısınız?'' Kaşları çatıktı. ''Çok üzgünüm ama,''

''Ne oluyor?''

''Kalp atışları artıyor.'' Ameliyathaneden gelen seslerle söyleyeceklerim yarıda kesildi. ''Onlara büyük ihtimalle farklı bir kan grubu enjekte ettiler. Bu sayede kalp krizi geçirmelirine neden oldular.'' Dediğimde hemşire koşarak ameliyathaneye girdi. Kumru abla telaşlandı. Korkulu gözlerle bana bakıyordu. Adel'i sevmiyordu başlarda ama şu an önemsiyordu. Kısa bir sürede birbirlerine bağlanmışlardı.

Kumru abla yakamdan tutup beni duvara yasladı. ''Biz yoldayken neden fark etmedin bunu?'' Hem ağlıyor hem bağırıyordu. ''Ön koltukta oturuyordum, arkayı görmem zordu çünkü siyah film ile kaplıydı. Hem baksam bile anlamazdım çünkü fazla kan kaybetmişlerdi. Kan aktarması yaparken şüphe çekmezlerdi.'' Dediğimde sakindim. Bir yandan ağlarken bir yandan da yakamı bıraktı ve dizlerinin üstüne çöktü. Yere bakarken söylediği şeyi anlamamıştım. Bakışlarını bana çevirdi. ''Esat nerede?'' Dediğinde yalan söylemek istedim. Kötü gözüküyordu ve daha da kötü olmasını istemiyordum fakat planı anlatırken öğrenecekti. Şimdi öğrenmesi daha iyi olurdu. ''Cem kaçırmış. Bunların hepsi numara. Ambulans, polis, Cem ve adamlarının tutuklanması hepsi numara. İçimizden birini kaçırıp bizden Adel'i isteyeceklerdi ve bunu yaptılar.'' Her kelimemde daha da bozguna uğruyordu. ''Neden vermedik onu neden? Belki de kimse zarar görmeyecekti!'' Hastane köşesinde Kumru ablanın sesi yankılanıyordu. ''Hayır. Hepimiz zarar görecektik. Adel dışında.'' Dedim. ''Adel her şeyi biliyor. Cem asla Adel'in zarar görmesini istemez ama biz onun umurunda değiliz. Biz onun düşmanıyız.'' Dediğimde gözyaşları durmak bilmiyordu.

Ameliyathanenin kapısından ses gelince arkamı döndüm. Doktoru görünce hızlı adımlarla yanına gittim. ''Durumları nasıl?'' Diye atladı Kumru abla. ''Şimdilik durumlarını kontrol altına aldık ama şimdilik. Trombolitik tedavisi uygulayacağız fakat bunun öncesinde kanlarından örnek alacağız. Karaciğer ve böbreklerinin çalışma durumu ile kan pıhtılaşmasının normal olup olmadığını kontrol edeceğiz. Bu işlem bir gün sürecek.'' Dediğinde şaşırmamıştık çünkü onlar için isteseler bir yıl bile kalabilirdik. ''Durumları istediğimiz gibi ilerlerse emboli tedavisi, üç gün boyunca heparini uygulanacak. Yedi gün boyunca da ağızdan ve burundan kan sulandırıcı vereceğiz.'' Toplam on bir gün yapıyordu. ''Bununla beraber üç günde yoğun bakımda kalmaları gerekecek.'' İki hafta burada kalacaktık. ''İşlemlere başlayın. Lütfen ama lütfen yaşasınlar.'' Dedi Kumru abla. ''Merak etmeyin bu tedavileri uyguladığımız hastaların yüzde doksan yedisi hayatta kalıyor.'' Doktorun söylediği şey bizi rahatlatmıştı.

Ben her gün buraya gelirdim fakat bir yandan da Kırmracı'yı bulmak için daha fazla çalışmam gerekiyordu. Günün yarısından fazlasını Kırmacı'yı bulmakla geçirecektim.

Doktor yanımızdan ayrıldıktan sonra Kumru abla gözyaşlarını sildi ve bana hızlıca sarıldı. Ne olduğunu anlamamak zor değildi. Karşılık verdiğimde sevgiye muhtaç bir çocuk gibi daha da sıkı sarıldı. ''Yaşayacaklar Bora.'' Daha da sıkı sarılınca nefesimi zorlukla almaya başlamıştım. ''Biraz daha sıkarsan ben öleceğim.'' Dediğimde güldü ve geri çekildi. ''İkimizde burada kalırsak ev boş kalır. Bütün bilgisayar sistemlerini görürler.'' Dediğinde düşündüklerimi ona söylemediğimi fark ettim. ''Kumru abla fark ettin mi?''

''Neyi fark ettim mi?''

''Cem'in saldırıdan on dakika sonra gelmesini.''

''Onu fark ettim zaten. Koskoca adamı görmemek için görme engelli olmak gerekiyor.''

İkilem: KatliamWhere stories live. Discover now