19. Bölüm: 1902

65 11 14
                                    

''Şimdi anlaşıldı bu kadar doların nereden geldiği Reşat.'' Dedim ekrana bakarak. Sinsi bir gülüş attım deli gibi.

Kıraç Holding birçok ülkede vardı. Bunu karşımdaki ekranda görebiliyordum. ''Amerika, Dubai ve Fransa.'' Dedim kendi kendime. ''Reşat Amerika'daki şirketi yönetiyordu belli ki. Dolar alabileceği sadece orası var.'' Dedim. ''Şimdi anlaşılıyordu Eda'nın bu şımarık ve çocuk halleri. Babası zengin olunca şımarık büyütülmüş.''

Mutfağa indim ve kahve makinesinde şekerli Türk kahvesi yaptım kendime. ''Türkiye'de yaşayan bir insanoğlu sadece Türk kahvesi içer.'' Dedim makinaya bakarken. Giray olsa çoktan ulurdu benim kardeşim.

Yukarıya çıkarken Kumru ablanın kaldığı odanın kapısı yarımdı. Bundan önce kaldığımız evde elinde bir deftere bakıp ağladığını görmüştüm bir keresinde. Çok merak etmiştim içinde yazılanları. Girsem kimse görmeyecekti. ''Saçmalama Bora kendine gel.'' Dedim sanki kendimi bir rüyadan uyandırır gibi. Odanın kapısından gözlerimi ayırdım ve odama doğru yürümeye başladım.

Bilgisayarımın karşına oturdum ve ekrandaki bilgileri zihnime kazımaya devam ediyordum. ''Demek ki Ömer olmasa bir hiçsin Reşat. Yat kalk ölmeden önceki hayatında Ömer'e dua et.'' Dedim kahkaha atarak. ''Gerçi yatmıyorsun ki. Havada küllerin uçuşuyordur hala.'' Dedim tekrardan kahkaha atarak. ''Bora kendine gel. İyice şizofren olmaya başladın. Hadi araştırmanı yap.''

Ekrana baktım tekrar. ''Geçmişte dersleri iyi olan Ömer, Reşat'a acımış olmalı.'' Dedim ekrandaki bir diğer bilgiye bakarken. Ömer'in geçmişindeki okul hayatında dersleri çok başarılıyken Reşat tam zıtıydı. Bu sadece ders için geçerli değildi. İş hayatında da böyle biriydi. Bunun en büyük kanıtlarından biri ise kurduğu bütün işlerin bir ayda çökmesiydi. Tabi ki bunu onun başarısızlığı değil güvenlik sistemine harcamak istemediği parasıydı. Bizim yerle bir edip 55 milyon dolarını aldığımız şirketin sahibi Ömer, Reşat'a vermişti ve paranın yarısını hala harcıyorduk. Bir diğer yarısı kimsesiz çocuklara bağışlanmıştık.

Ömer Kıraç hâlâ hayattaydı. Onu öldürmeli miydim? Kırmacı'ların öldürüldüğünü biliyordu. Hayır yeni bir düşman daha edinemezdim. "İşleri kolaylaştırmam gerek. Cem ve ekibini yok etmem gerek." Dedim kahvemi yudumlarken.

Eda'dan şüphelenmeli miydim?

Başımın ağrıyordu. Bu baş ağrısının bir çözümünü bulmam şarttı. Böyle böyle ben Kırmacı'yı bulana kadar baş ağrısından ölecektim.

Boş kupamıda alıp aşağıya indim. Kupayı mutfağa kirli bir şekilde koydum.

Adel'in odasına ilerledim bir şeyler bulma ihtimalini düşünerek.

Odaya girdiğimde Kırmacı'nın yarattığı kanlı vahşet gözümün önüne geldi. Adel'in gözleri dolu bir şekilde yere düşüşünü görmek Kırmacı'yı öldürme isteğimi daha da arttırmıştı. Gözlerimin içine 'yardım et' der gibi bakması içimi parçalamıştı. Dağılmış turuncu saçlarıyla bile çok güzeldi. Güzeller güzeli, turuncu saçlarında kaybolmak için veremeyeceğim hiçbir şey olmayan kızım benim.

Giray; en yakın arkadaşım. Onu bu intikamım yüzünden neredeyse kaybedebilirdim. O benim ailemin bir parçası olmuştu. Kardeşim olmamıştı hiç ama o benim kardeşim olmuştu. Küçükken oyun arkadaşım yoktu, zorbalanan kişiydim ben ama uzun yıllar sonra o çıktı karşıma. Biricik kardeşim Giray. O benim için çok değerliydi. Onu kaydedemezdim. Sırdaşım.

Esat; benim kısa sürede çok çabuk alıştığım Barmen'im. Aslında o kadar kısa bir süre değildi ama sırdaşım olmuştu. Her anlattığımı yadırgamadan dinleyen arkadaşım değil kardeşim.

İkilem: KatliamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin