20

448 65 41
                                    

Yazar'ın ağzından

Herkes toplanmış Jeju adasına gidiyorlardı. Chan, Seungmin hamile olduğu için fazla dikkatli davranıyordu. Onlar bir arabada, Jeongin ile Changbin kendi arabaları ile Minjun Minho ve Jisung'un arabasında gidiyordu çünkü Haru ile yolculuk yapmak istiyordu. Felix ile Hyunjin baş başa yolculuk yapıyorlardı.

Sabah erken uyandıkları için Felix uykusunu tam alamamıştı, kafasını cama yaslamış şekilde uyuyordu. Hyunjin'in arada gözü kayıyordu. Kim uyurken bu kadar şirin olabilir ki? Hyunjin arabayı sağa çekti, önce yavaşça Felix'in koltuğunu geriye doğru yatırdı ardından kafasının altına hırkasını koyduktan sonra yola devam etti. Araba sırasına göre en arkada oldukları için kimse fark etmemişlerdi.

Saatler süren yolculuktan sonra Jeju adasına ulaşmışlar, Felix'te uykusunu almıştı. Hyunjin, Minjun ve Felix el ele tutuşarak yürüyorlardı. Gerçekten aile olmayı sonunda başarabilmiş ve Hyunjin verdiği sözü tutmuştu.

"İlk durağımız Manjanggul mağarası!" dedi Chan. Böyle eski yerleri gezmeyi seven tek kişi Chan ve Jeongin'di.

"Yes be!"

"Ne yesi ya ne anlıyorsun mağaralar gezmekten?" Jeongin'e çıkıştı Jisung.

"Ya sen ne anlarsın şapşal sincap!"

"Sensin bir kere şapşal ekmek!"

"Bak bana bir daha ekmek dersen gerçekten üstüne Seungmin'i salarım."

"Ben ne alaka lan?" şaşkın gözlerle Jeongin'e baktı.

"Kocamı rahat bırakır mısınız acaba?" olaya Chan da dahil olmuştu.

"Pis ekmek benden ne istiyorsun?" yalandan kaşlarını çatarak konuştu Seungmin.

"Seni değil, yeğenimi istiyorum."

"İnnie bu kadar istiyorsan sende yap bir tane." dedi Minho. Jeongin Changbin'e baktı dinlemiyordu bile dönen muhabbeti ve Jeongin bir kez daha bu yola adım atmaması gerektiğini öğrendi.

"Boşversene hyung." dediğinde gözleri dolmuştu belli etmemek için başını kaldırdı, yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirip eski haline geri döndü.

.

Mağara gezisi tamamlandıktan sonra ikinci durağı Stone Park olarak belirlemişlerdi. Hep birlikte giriş yaptıklarında. Minjun ve Haru aynı anda bağırdı. "Baba bunlar ne?"

Önlerinde taşlarla özdeşleşmiş yüzler görünce iki küçük beden şok olmuş şekilde bakıyorlardı. Minjun Hyunjin'in, Haru ise Minho'nun arkasına geçip öyle bakıyorlardı karşılarındaki siluete.

Jeongin önceden ezberlemiş olduğu şeyleri kültürlensinler diye diğerlerini anlatıyordu. Sadece Minjun ve Haru onu dinliyordu diğer hepsi bir köşeye dağılmış fotoğraf çekiyorlardı.

"Ne yani şimdi bunlar gerçek insan değil mi amca?" şaşkınca sordu Minjun.

"Tabii ki değil."

"Al işte Haru, biliyordum gerçek olmadıklarını!"

"Ama çok gerçekçi duruyorlar!" kendini savundu Haru.

"Olsun bir tanem, hadi babalarınızın yanına gidelim, " ikisinin ortasına geçerek ellerinden tuttu. Jeongin çocukları seven bir karakterdi. Yeğenlerini hiç ayırmadan ikisinide hediyeler alır, onları mutlu edecek şeyleri yapardı. Bir çocuğunun olmasını da çok isterdi.

"Babam!" koşarak Hyunjin'e sarıldı Minjun. Hyunjin hemen oğlunu kucağına alarak yanağını öptü. Sol eli ile Felix'i belinden tutarak yanına doğru çekti. Felix Hyunjin'e tebessüm ederek bakıyordu, Hyunjin eşinin çillerini öptü. Üç kişilik çekirdek aile mutlu ve huzurluydu. Hepsinin sağlığı yerinde en önemlisi birliktelerdi.

Gone/Hyunlix Where stories live. Discover now