Akşam yemeği hazırlanmaya başlarken hava çoktan kararmış ve soğumuştu. Tüm sınıf kimin ateş için dal toplayacağını tartışıyordu.
"Ben asla gitmem!"
"Bu soğukta bende gitmem!"
"Bende gitmem! Çok karanlık!"
Bir anda sessizlik oldu ve bakışlar üzerime çevirildi. Zorunlulukla konuştum.
"B-Ben giderim, sorun değil"
"Tabi ki sen gideceksin aptal"
"Zaten başka ne işe yararsın ki"
Onların dalga geçmeleri eşliğinde yanlarından ayrıldım. Orman'ın biraz daha derinlerine ilerledim ve ateşe yetecek kadar dal toplamaya başladım. Karanlık olduğu için pek net göremiyordum. Bir süre dal topladıktan sonra dokunduğum şey ile vücudum buz kesti.
Dal sanıp tuttuğum yılanı anında bırakırken korkuyla bağırdım. Çok büyük değildi, ama siyah derisi ve kırmızı gözleriyle çok ürkütücü duruyordu. Bir kaç adım gerilemişken takıldığım ağaç kökü ile yere düştün. Yılan koluma dolanırken onu atmaya çalıştım ama yapışmış gibiydi, bırakmıyordu.
Kısa bir süre sonra elimde çok hafif bir acı hissettim. Dişlerini geçirmişti. En başta zehirli olduğunu düşünüp korksamda bir süre bekledikten sonra hiç bir şey olmayınca rahatladım. Sanit bir şekilde kolumda duruyordu. Yerden kalktım ve kolumu salladım. Asla bırakmıyordu.
"Acaba zararsız mı ki?"
Yerdeki dalları aldım ve biraz daha toplayarak kamp alanına döndüm.
"Iy! O ne be?!"
"İğrenç! Uzak dur!"
Titrek bir sesle konuştum
"A-Ama o zararsız ve-"
"Umrumuzda değil Yuki! Dalları bırak ve çadırına git"
Bir şey demeden dalları bıraktım ve çadırıma ilerledim. Zaten onlarla yemek yemektense uyumayı tercih ederdim. Üzerimdekileri çıkarttıktan sonra pijamalarımı giydim ve uyumak için gözlerimi kapattım.
