4.8 - Final

6.1K 846 1.3K
                                    

"Hyung sen bırak ben taşıyayım, lütfen bak."

Hyunjin bugün kaçıncı olduğunu bilmediğim bir şekilde Chan'a yönelik konuştuğunda Chan bıkkın bir nefes verdi, bir yandan da söylenmişti.

"Bir rahat vermedin."

Sahilde bizimkilerle buluşacağımız yere gelmiştik, hatta onlar bizden önce gelmişti. Bu sahil, Chan'ın annem geldikten sonra beni getirdiği sahildi. Üzerine düştüğüm anı hatırlamak hâlâ kalbimi hızlandırıyordu. Bu yüzden bakışlarımı sahilden çekerek tekrar Chan ve Hyunjin'e çevirdim. Hyunjin onu aldığımız andan beri Chan'la konuşmaya çalışıyordu. İşin garip tarafı, arabada bunu başarmıştı. Bir ara maç konularından konuşmuşlardı ve Chan'ın gerçekten keyifli cevaplar verdiğine şahit olmuştum.

Arabadan indiğimizdeyse Chan beni kenara çekip yarım kalan öpüşmeye devam etmemiz gerektiğini söylemişti ancak ortam pek de müsait değildi. Felix ve Hyunjin de arabadan indiğinde, bagajdaki kamp sandalyelerini indirmemiz gerektiğinden bahsetmişlerdi. Sonuç olarak Chan söylene söylene beni bırakmış, sandalye indirmeye gitmişti. Ancak şöyle bir sorun vardı ki, Hyunjin ona yaranmak için dibinden ayrılmıyordu. Chan kolunun altındaki iki sandalyeyle ona aldırış etmeden ilerlemeye başladığı sırada arkasına dönmeden peşindeki Hyunjin'e yönelik konuştuğunda, gerçekten bıktığını anlayarak kıkırdadım.

"İki tane daha var, kap getir."

Hyunjin sözleri emirmiş gibi anında koştur koştur bagaja ilerlediğinde birkaç adım ötemdeki Felix'in sabır dilendiğini görebiliyordum. Hyunjin de Chan'ın peşinden sandalyelerle beraber gitmeye başladığındaysa bizimkilerin yaktıkları ateşin etrafında sandalyeleri dizdiğini görmüştüm.

"Abime yaranmak zorunda olmadığına nasıl ikna edebilirim bu çocuğu?"

Felix bıkkın bir şekilde söylendiğinde bilmediğimi gösterircesine omuz silktim.

"Edemezsin, kafaya koymuş."

Mırıldanmamla Felix başını umutsuz vakaymış gibi iki yana sallayarak diğerlerinin yanına ilerlemeye başladı. Bense Chan'ın tekrar bu tarafa geldiğini gördüğüm için kıpırdamamıştım, aksine bagajın hemen yan tarafına hafifçe yaslanarak onu beklemeye başlamıştım. O sırada bagajda marketten aldığımız ıvır zıvırların olduğunu fark etmemle hızla bagaja eğilerek onları almak için uzandım. Ancak poşetlere uzattığım ellerimin duraksaması, fazla gecikmemişti.

Arkamdan bana sarılarak poşetlere uzanan Chan'ın elleri, ellerimin üzerine yerleşmişti. Eğildiğim için sırtımdan çok kalçamla temas etmesi, yutkunmama sebep olurken elimdeki poşeti bırakarak hızlıca doğruldum. Chan bu tepkimle kıkırdadığında, hâlâ kollarının arasında olduğumu ve refleksle poşetlere uzanan kollarına tutunduğumu ancak fark edebilmiştim. Kendime engel olamayarak ona doğru dönmemle keyifli bakışlarıyla karşılaştım. Dudağının tek kenarı yukarı kıvrıldı ve gözlerini tüm yüzümde gezdirirken mırıldandı.

"Çocuklar içecek bir şeyler almışlar," Bunda garip olanın ne olduğunu sorgulayacağım sırada keyfi tonundan bile okunan sesiyle devam etti. "etrafta bizden başka kimse olmadığına göre, içmene engel olmak için bir sebebim de yok."

Gözlerim söyledikleriyle büyürken neyi kast ettiğini anlamıştım, alkolden bahsediyordu. Yine de emin olmak ister gibi gözlerimi kısarken sordum.

"Sarhoş olmamı mı istiyorsun?"

Chan anında beni onaylar bir mırıltı çıkarttığında kendime engel olamayarak hafifçe omzuna vurdum ve başımı hızlıca iki yana salladım. O rezilliği bir daha yapmak gibi bir fikrim yoktu, henüz delirmemiştim.

sleep with me | chanmin ✓Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt