8. Bölüm: ALKOL

104 19 44
                                    

"Öylesine güzel seviyorum ki seni. Öylesine saf, öylesine derin ve öylesine değil."

Yubin'in sorusuna ne cevap vereceğimi düşünürken Wong benim yerime cevapladı. "Bence ikimiz yalnız kalsak iyi olacak." Wong'un işaretiyle Yubin gülerek gitti. İyi şeyler hissetmiyordum. Wong bana dönüp "Gerçek Vien olmadığını anlamaya başlamıştır. Çünkü Vien flört etmekten çekinmez."diyerek telefonuna baktı.

"Seninle flörtleşmeyeceğim."

"Sen bilirsin. Sadece benimle birlikte üç kötü ruh olmadığını sana hatırlatmak isterim." dedi ve telefonunu kapattı. "Ve içkini içmezsen Yubin'in seni acımadan öldüreceğini söyleyeyim. Bana iyi şeyler demedi senin hakkında. Şuanki senin hakkında." 

İçkiyle bakışıp elime aldım. "Özellikle onun ruhunu ben çıkartacağım!" diye mırıldanıp içkimden büyük bir yudum aldım. Boğazım yandığı için arkamı dönüp öksürdüm. Geri Wong'a döndüğümde başka bir kızın yanında olduğunu gördüm. İçkimi yavaş yavaş bitirmeye başladım. 

Her bir yudum sarhoş ediyor gibiydi. 

Bilincimi açık tutmam lazımdı. Şuan avcılara ne haber verebilirdim ne de kendim dövüşebilirdim. Lavaboya gidip soğuk suyla yüzümü yıkasam belki kendime gelebilirdim az da olsa. 

Lavaboya giderken Wong'un bir kadınla öpüştüğünü gördüm. Onlara daha fazla bakmayıp lavaboya gittim. Kalıcı makyaj olduğu için şükürler ederek kapıyı açtım. Tam lavaboya girerken yan taraftan biri aniden kanlı elleriyle boğazıma yapıştı. Yüzü yanmış gibiydi ve bağırıyordu. Tırnakları boğazıma geçerken içkinin verdiği yorgunluk hissine lanet ettim. 

Kolumu kaldıracak halim yoktu ama canım yanıyordu. Azar azar kanlar boğazımdan göğsüme doğru süzüldü. Boğazımı sıkan kadın yere düştüğünde kapı koluna tutunup etrafıma dolaşanlara baktım. İyi olup olmadığımı soruyorlardı.

Kanla birlikte üzerimde kalmış kağıda baktım titreyen ellerimle. 

Kaç avcı, çünkü seni aşırı öldürmek istiyorum.

Wong yazmış olmalıydı. Hızlı adımlarla dışarı çıktım. Boğazımdaki kolye yaraya değip acıttığı için çekip yere fırlattım. Sinirle bağırıp duvara yaslandım. Ona güvenmemeliydim. O kötü bir ruhtu. Ama yine de yakalanmama izin vermemişti. 

Düşünmeyi bırakıp yere oturdum. Başım aşırı dönüyordu. Zar zor telefonumu çıkarıp ilk karşıma çıkan numarayı aradım. Jeokbong. Yakınlardaydılar ama nerede olduklarını bilmiyordum. Jeokbong telefonumu açtığında "Neredesiniz?" diye sordum direkt. 

"Kulübün arkasındaki boş arazinin yanında." dedi sorgulamadan. Ayağa kalkıp yürüyerek araziye doğru gittim. Ayağımdaki topuklular yüzünden birçok kez ayağım burkulmuştu. Arabayı görünce kapıyı açıp hemen bindim.

Onlar sormadan "Kulaklığım kırıldı. Zaten bir şey de beceremedim. Uygun bir zaman olmadı. Şüphelendiler birde. Başka soracağınız varsa yarın cevaplayayım." diyerek kafamı arkaya yasladım. 

Sığınağa vardığımızda Mun inip kucağına aldı. "Sonra kavga edersin." dedi ve odama götürdü. Üzerimi bile değiştirememiştim. Sadece Hana ayakkabılarımı çıkartmıştı. Uykulu uykulu "İkinize de teşekkür ederim," diye mırıldandım. 

Ardından direkt uykuya daldım.  

Uyandığımda boynumdaki yaralar iyileşmişti Bayan Chu sayesinde. Sarhoşluğu üzerimden attığım için daha enerjik hissediyordum kendimi artık. Duş alıp yüzümde kalmış makyajı ve içki kokusundan arındım. 

Bayan Chu yemek için seslendiğinde saçlarımı taramadan yanlarına gittim. Kahvaltımızı yaparken hiçbiri gece hakkında konuşmadı. Bu yönlerini seviyordum. Zorlamıyorlardı. İstediğimde anlatmamı bekliyorlardı. 

Yemeğimi yerken konuşmaya başladım. "Kulüpte sadece onlar yoktu kötü ruh olarak. Birkaç kişi daha vardı." Wong ve bilmediklerim. "Yubin ilk başta şüphelenmedi ama sonradan şüphelenmeye başladı. Diğer kötü ruhları da fark edince çok gerildim." Wong'un da yüzünden. "Sonra mecburen alkol içmek zorunda kaldım. Soğuk suyla yüzümü yıkamak için lavaboya gittiğimde biri saldırdı. Garipti. Yüzü yanmıştı ama hayattaydı. Öyle azıcık yanma değildi. Tamamen yanmıştı. Simsiyahtı yüzü. O arada kulaklığım düştü. Yubin bir kağıt bıraktırmış kadınla. Sonra da kadın öldü. Direkt oradan çıkmak zorunda kaldım." 

Birazı yalan da olsa bunları yaşamıştım. 

Hana düşünceli bir sesle "Nasıl fark edebildi ki? O kadınla çok benziyordunuz." diye söylendi. Motak'da ona katıldı. "Hana haklı. Fark etmesi çok zordu." 

Son lokmamı da aldım. "O kadının çok fazla alkol içtiğine dikkat etmemişim. Ben içmeyip terlemeye başlayınca bir şeyleri anladı sanırım." Hayır, Wong'la olan durumlarını bilmediğim için ortalık karıştı ve ben ne yapacağımı bilemedim. Alkolü içsemde kulaklıkla onlara haber verip sıyrılırdım.

Mun "O zaman onları başka şekilde yakalamamız gerek. Zaten Ari'yi bu tehlikeye atmamalıydık. Yerine geçtiği kadının sevgilisi gelseydi daha da kötü olurdu." dediğinde Bayan Chu onayladı. "Her neyse Ari iyi olduğu için sorun yok. Başka bir yerde yakalayacağız mecburen." dedi Chu.

Motak yemeğini yiyip "Hadi antrenmana! Sürekli yiyorsunuz. Biraz spor yapın!!" diyerek ringe çıktı. Hana'ya göz kırpıp "İlk kurban sen olur musun Hana?" diye sordu. Hana şeytani bir gülümsemeyle "Görelim," dedi ve Motak'ın yanına çıktı.

-----------------------------------------------

Sakin bölüm ister misiniz azıcıkkk. Psikolojiniz dinlensin diye iyilik yaparım istersenizz

The Uncanny Counter Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum