16. Bölüm: OYUNCAKÇI

110 19 67
                                    

Mun "Benim aptallığım yüzünden oldu. Telefonumu düşürmemem gerekiyordu. O ikizleri Ari'den önce de biliyordum."diye kendini suçladı.

"Önemli değil." diyerek arabaya doğru yürüdüm. Yüzü düşen Hana'ya baktım. Ondan uzak durmak istediğimi düşünüyor olmalıydı.

Neden sürekli benim yüzümden birileri mutsuz oluyordu? Korkak olduğum için.

Sığınağa geri döndüğümüzde Hana'nın odasının kapısını çaldım. Ses vermediği için geri dönüp odama geçtim.

Hana'yla aramız bozulsun istemiyordum ama buna sebep olan bendim. Geri barışmalıydım ancak daha kötü yapıyordum.

Her şeyi elime yüzüme bulaştırmak zorunda mıydım?

Saçlarımı açıp göz damlamı aradım. Neredeydi? Hayat bana karşı bir şey yapmıyordu. Ben aptaldım! Yakında kendimi de unuturum diye korkuyorum.

Tek gözle yaşamaya alışmam lazımdı.

Kapı açıldığında Hana'nın elindeki göz damlasına baktım. "Dolaba koymuştun." diyerek yanıma geldi. "Uzan istersen. Daha rahat dökerim."

Yatağa uzandım. Hana dokunacağında "Anılarını okumayacağım Ari. Sana güveniyorum. Artık güvenimizi kıracağın bir şey yapmazsın." dedi ve gözüme damlayı döktü.

"Teşekkür ederim," diyerek ayağa kalktım. Hana masamın üzerine damlayı koydu. "Bir tane daha gece lambası vereyim mi? Gece takılma."

"Gerek yok." diye mırıldandım. Hana giderken durdurup sımsıkı sarıldım. "İyi geceler."

O da bana sarıldı.

-

Üvey annem beyaz elbisesiyle yanıma yaklaştı. Elindeki bıçak kandan ayırt edilemiyordu. "Lütfen! Yapma!" diye yalvardım.

Bıçağını boynumda gezdirdi. "Ari... Sen gördüğüm en çirkin varlıksın. Tüm lanetler senin üzerinde."

"Neden? Neden beni öldürmek istiyorsun?" diye sordum teslim olmuş bir şekilde.

Güldü. "Seni daha kötü lanetlerden koruyorum kızım. Bana teşekkür etmek gerekiyordu. Başına gelecekler... Ah! Boşversene Ari. Ölümden kaçış yok."

Bıçağı boynumu kesip her yeri kana boyarken arkadan gülümseyen Wong'a baktım. Gözlerim kapandığında rüyamdan uyandım.

Uyanır uyanmaz ayağa kalktım. Ayağım halıya takılıp yere düşerken yere koyduğum elimi burktum. Camdan içeri giren Wong yanıma eğildi. "Gece lambasını yanına koysana!"

"Ne yapayım, lambayı yakıp senin ölmene neden mi olayım?" diye sordum sinirle.

Wong sağlam olan elimden tutup kaldırdı. "Evet! Kafanı falan yaracaksın yakmayınca." Karnına yumruk attım.

"Kes sesini. Lambayı açmayacağım. Benim lambayı açmadığımı biliyorlar! Jeokbong uyanırsa ortalığı ayağa kaldırır kokunu aldığı için!" diyerek bileğimi ovaladım.

Wong yanıma oturdu. "Kaçarım," diye inatla söylendi. Ardından burktuğum elimi iyileştirdi. "Kaçamazsın. Mun arkandan telekineziyle seni yakalar." dedim sinirle bakmaya devam ederken.

Yakalanıp ölmek istiyordu herhalde!

"Ari," diye mırıldandı Wong. Ona döndüm. "Soruma cevap verdiğini hatırlamıyorum. Cevap verme yöntemin öpmekse sıkıntı yok." dedi sırıtarak.

"Cevap verdim. Demek ki sen duymamışsın." Dememiştim ama demiş gibi olmuştum yani.

Wong yanıma biraz daha yaklaşıp "Ne demiştin?" diye sordu. "Duysaydın." diyerek inat ettim.

"Hadi tekrar söyle," diye fısıldadı.

"Duymaman benim sorunum değil."

"İnat edersen... Söyle hadi!"

"5 avcının içinde bana ne yapabilirsin ki? Çığlık atsam hepsi burada olur." diyerek gülümsedim inatçı bir şekilde.

Wong aniden öpünce telaşla( heyecandan) ittim. "Bunu yap dememiştim!"

"Sen mi yapacaksın?"

"Evet."

"Bekliyorum?"

Öpecek gibi yapıp "Uykum geldi." diyerek uzaklaştım.  Wong gülerek yanıma uzandı. "Uyu o zaman." dedi yanına çekti.

Nasıl bir etkisi vardı bilmiyordum ama kabus görmemi engellemişti.

Sabah uyandığımda gitmişti. Sadece yastığın köşesine bir not bırakmıştı.

İlerdeki oyuncakçı da buluşalım. İstediğin zaman gel. Orada seni bekliyorum.

Kağıdı saklamak için cebime koydum. Yüzümü yıkayıp tüm dolabımı yatağıma döktüm. Ne giyinmeliydim? O ne giyinecekti? Elbise giyinecek hali olmadığına göre pantolon falan giymiştir.

Saçlarımı açık bırakıp şapkamı taktım. On saatlik bakışmanın sonunda kıyafetlerimin arasından etek ve üzerine uygun bir kıyafet seçmiştim.

(Fotoğraf koyma hastalığım var)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(Fotoğraf koyma hastalığım var)

Bayan Chu'nun hazırladığı yemeği yemeden direkt spor ayakkabımı giyindim.

Motak esneyerek "Bu saatte nereye gidiyorsun?" diye sordu.

Jangmul da buradaydı. "Kızı rahat bırak Motak. Belki sevgilisiyle falan buluşacak."

Motak aniden bağırdı. "Ne?!"

Hana, Motak'ın ağzını kapatıp "Sen git. Sakinleştiririz biz Motak'ı. İlerde kabullenir." diyerek bana git diye işaret etti.

"Görüşürüz!" dedim hepsine ve ilerdeki oyuncakçıya gittim.

İçeride kimse yoktu. Boş sandalyeye oturup Wong'u bekledim. Kısa bir sürede gelmişti. "Çok beklemedin değil mi?"

"Bir dakika bile olmadı. Yeni gelmiştim." diyerek ayağa kalktım. Wong'un elinde beliren damarlara baktım. "Ruh mu tükettin?"

Wong aniden ellerini sakladı. Bileğini tutup "Saklamana gerek yok." diye mırıldandım. Kötü ruh olduğu için ona kızamazdım ama ister istemez moralim bozuluyordu. Kötü ruhunu çıkartıp normal bir ilişki yaşamak isterdim.

Bu mümkün değildi.

Ruhunu çıkarttığımda ya ölecekti ya da ölene kadar komada kalacaktı.

------------------------------------------------------

Bayadır (iki gündür) bölüm yazmayı unutuyordum😔👊🏿

The Uncanny Counter Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin