#Bölüm8

5K 242 19
                                    

Yüzüme çarpan sıcak hava ile uyandım. Gözlerimi hafifçe açtığımda yanımda Liz'i bulmayı kesinlikle beklemiyordum.
Kafasını göğsüme doğru eğmiş ve bana sokulmuştu. Yuvarlana yuvarlana yanıma gelmiş olmalıydı. Gülümsedim. Hep böyle deli yatar zaten diye düşündüm.

Ona sarılırsam uyanabilme ihtimali vardı ve bu yüzden kendimi hareketsiz bir şekilde yatmaya zorladım. Uyanmasını istemiyordum. Biraz daha böyle kalmak ve onu izlemek hoş hissettirirdi. Gerçi etraf çok karanlıktı, bu kadar yakınımda olmasa onu görebileceğimi bile zannetmiyordum.

Dakikalarca aynı pozisyonda yüzünü izledim. Sanki bilmiyormuş gibi yüzünün her kıvrımını tekrar ve tekrar ezberledim ve aklıma kazıdım. Fakat bir noktada daha fazla dayanamayacağımı anladım ve onu belinden tutup yavaşça kendime çektim.

Vücudunun sıcaklığı bana az öncesine kadar üşüdüğümü fark ettirmişti. Ona iyice sokulup ne kadar güzel olduğunu düşünmeye devam ederken o, bir anda kıpırdanmaya başladı. Hareket edersem uyanık olduğumu anlayacaktı; bu yüzden sabit bir şekilde durdum ve gözlerimi kapattım.

Tamamen uyandığını anlamıştım artık çünkü az önceki sessiz nefes alışverişleri bozulmaya başlamıştı. Sessiz kalmaya çalışmak böyle bir durumda çok zor ve gergin hissettiren bir olaydı ama uyanık olduğumu anlamasını istemiyordum ve bu yüzden uyuyor numarası yapmaya devam ettim.

Ne yaptığını görebilmek için gözlerimi çok ama çok hafif araladım. Karanlık yüzünden uyanık olduğumu fark edemeyeceği bir aralıktı bu. Ve o anda gördüm.. Liz kafasını bana doğru kaldırmıştı ve beni izliyordu.

Yavaşça ellerini kaldırıp aynı yavaşlıkta göğüs kafesimin üstüne yerleştirdi avuç içlerini. Kalbimin hızından dolayı uyanık olduğumu anlamaması için içten içe dua ederken heyecandan ölebilirdim.

Şu an yaptığı o kadar garipti ki... Bütün gün benden olabildiğince uzak durmuştu ve benimle neredeyse hiç konuşmamıştı. Ama şimdi bana -teknik olarak- ben uyurken yaklaşıyordu.

İçimden kendi kendime teoriler üretmeye başlamışken Liz'in ağır bir şekilde iç geçirişi düşüncelerimden sıyrılmamı sağlamıştı. Az önce onun beline koyduğum elimi yavaşça tuttu ve aynı yavaşlıkla kendinden çekip yatağa bıraktı. Ardından bir saniye daha yüzüme baktıktan sonra benden uzaklaştı.

Onu tutmak ve gitmesini engellemek istiyordum ama bir türlü o cesaret verici gücü kendimde bulamadım. Sonunda çantasının üzerinden ceketini alıp çadırdan dışarı çıkmıştı sessiz bir şekilde.

'''

Yaklaşık beş dakika kadar hareketsiz durmuş ve Liz'in beni bıraktığı şekilde yatmayı sürdürmüştüm. Ama buna daha fazla dayanamayacağımı anlayınca Liz'in peşinden gitmeye karar verdim ve ceketimi alıp çıktım çatırdan.

Çadırın etrafına baktığımda Liz'i görememiştim. Yakınımızdaki çadırların yanlarına da bakmıştım ama hayır, buralarda değildi. Tam nerede olduğundan endişelenmeye başlamıştım ki tanıdık sesler kulağıma ilişti ve seslerin geldiği yöne doğru yürümeye başladım.

Bir çalılığın arkasından çok tanıdık bir erkek sesi geliyordu. "Senden çok uzun zamandır hoşlanıyorum. Bu pikniğe de sırf senin için geldim hatta. Seninle konuşma fırsatı yakalayabilmek için."

Çalılığı az bir şey aşağı çektiğimde kan beynime sıçramıştı. Okuldaki en nefret ettiğim çocuk olan Kuro, Liz ile bir kütüğün üzerinde oturmuş, çok yakın bir mesafeden konuşuyorlardı. Nefret etme sebebim de Liz'e karşı beslediği duygular ve bunun akabinde gösterdiği laubali davranışlardı.

Liz'e gittikçe yaklaşmaya başladığında çalılığı tuttuğum elimi istemsizce yumruk yapmıştım. Liz'in tam şu an, her zaman yaptığı gibi onu terslemesini ve ağzının payını verip göndermesini bekledim ama Liz bunu yapmadı. Onun yerine benim ağlayarak ve kaçarcasına ormanın içine koşmama sebep olan o hareketi yaptı: Kuro'yu tuttup kendisine çekti ve onu öptü.

'''

Hem ağlayıp hem koşmak beni nefes nefese bırakmıştı ve dengemi kaybedip yüz üstü toprağın üstüne düşmeme sebep olmuştu. Düştüğüm yerden kalkmadan ağlamaya devam ettim. Liz bunu bana nasıl yapardı? Çadırda bana öyle yaklaşıp sonra nasıl Kuro'yu öperdi?

Düştüğüm yerde sırt üstü dönüp karanlık gökyüzüne bakmaya başladım ve ağlamaya devam ettim. Elim kalbimin üstünde, öylece ağladım dakikalarca.

Ağlamaktan yorulduğumda yattığım yerden kalktım ve göz yaşlarımı sildim ceketimin koluyla. Ardından cebimden telefonumu çıkarıp saate baktım; sabah olmak üzereydi. Ayrıca telefonum da çekmiyordu bulunduğum yerde. Hocaların yokluğumu fark etmemesi için geldiğim yola doğru yürümeye başladım. Bir taraftan burnumu çekiyor bir taraftan da gözaltlarımda kalan yaşları silmeye devam ediyordum. Tam kolum hâlâ gözlerimin üzerindeyken, ormandaki gecenin o rahatsız edici sessizliğini yaran bir ses duyuldu:

Benim çığlığım.

Bayılmadan önce hatırladığım son şey, ayak bileğimdeki acının, beni ormandaki karanlıktan bile daha siyah bir karaltıya çekmeye başlamasıydı.

Vazgeçmek YokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin