#Bölüm14

4.1K 185 12
                                    

"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz burada?!"

"A-aman Tanrım, a-anne senin burada n-ne işin var. N-neden İtalya'da d-değilsin?"

Liz çok fazla kekeliyordu. Her an yere yığılacak gibi duruyordu ve eğer sandalyede oturmasaydım benimde öyle bir durumda olacağıma adım gibi emindim.

"Liz, hayatım," dedi annesi, "Görmeyeli konuşmayı mı unuttun? Ayrıca tekrarlıyorum ne yaptığınızı sanıyorsunuz burada?"

İkimiz de aynı anda nefeslerimizi tuttuk.

"Anne açıklayabil..."

 "Hava çok soğuk tatlım. Ne anlatacaksan içeride konuşsak olmaz mı? Ayrıca gözlüğümü takmam gerekiyor. Şu an gördüğüm sadece iki bulanık nesne."

Bunu söylemesiyle, Liz ile tuttuğumuz nefeslerimizi çok büyük bir rahatlama eşliğinde bıraktık.

Liz bir anda heyecanlanıp "Ahh, olur tabii," diye bağırdı ve az önceki gergin anımızı unutup "Eve hoşgeldin, anne," dedi.

İkisinin birbirlerine sarılmasını gülümseyen bir yüzle izlemiştim. "Hoşgeldiniz Bayan Kenny," dedim ben de, nazik olmasını umduğum bir sesle.

"Ah Mei, sen misin tatlım?" dedi kafasını bana doğru eğip gözlerini kısarak. "Kusura bakma pek seçemiyorum şu anda."

O anda bahçe kapısı açıldı ve içeriye annem girdi. "Aman Tanrım, Kenny!" diye çığlıklar eşliğinde koşup Liz'in annesinin boynuna atıması da çok uzun sürmemişti.

İkisi, Liz ve ben tanıştıktan sonra çok yakın arkadaş olmuşlardı. Annem gibi Bayan Kenny de anneme karşı bir sevgi gösterisinde bulunmuştu ve bir süre sallanarak birbirlerine sarılmaya devam etmişlerdi.

Biz onları tebessüm eşliğinde izlerken bir anda Bayan Kenny annemi kolundan tutup içeri çekti ve sanki biz orada yokmuşuz gibi oturma odasına oturup sohbet etmeye başladılar.

Liz ile birkaç saniyeliğine birbirimize bakıp durumun komikliğine aynı anda büyük bir kahkaha patlatmıştık. Ardından Liz gülmeye devam ederek sandalyemin arkasına geçti ve biraz oturacağımızı düşünerek içeriye kadar ilerletti beni. 

Her ne kadar Liz bizim evden çıkmıyor gibi gözükse de bu, bacağımın neden olduğu olağanüstü bir durumdu. Onun dışında en fazla bir iki kere falan gelmiş olması lazımdı bizim eve. Tabii aynısı benim için de geçerliydi; ben onun evine ilk defa giriyordum şu anda.

O beni oturma odasına götürürken etrafıma iyice bakınmaya çalıştım. İki katlı geniş bir evdi. Modern bir şekilde dekore edilmişti ve tam bir aile evi gibi duruyordu. Fakat Liz bütün yıl sabah gelip akşam üstü evine dönen ve evin işlerini yapan bakıcısıyla kalıyordu bu büyük evde. Annesi işi nedeniyle sürekli yurdışında bulunuyordu ve Liz'in sevgiye muhtaç bir şekilde büyümesine sebep oluyordu. Babası da aynı benim babam gibi Liz küçük yaştayken ölmüştü. Belki de hayatlarımız bu kadar benzediği için Liz'i kendime bu kadar yakın hissediyordum. Fakat hayatlarımız benzese de kişiliklerimiz çok farklıydı. Ben Liz kadar kırılgan ve hassas bir insan değildim, çoğunlukla içsel sıkıntılarımı ve o anki çektiğim acıları bile şakaya vurma yoluna gider ve insanlara her şey yolundaymış gibi göstermeye çalışırdım. Liz'se tam anlamıyla bir kapalı kutuydu. Bazen aklından ne geçtiğini veya o an ne hissettiğini anlamak bile çok zor oluyordu benim için. Bu konulardan konuşmayı da hiçbir zaman sevmemişti ve itiraf etmesi zor olsa da hiçbir zaman benimle paylaşmamıştı da bunları. Kendi izlenimlerim sayesinde edinmiştim tüm bu bilgileri. Zaten hassas ve kırılgan olduğu fikrine de buradan ulaşmıştım: Kırgınlıklarını konuşmaktan kaçınmasından..

Vazgeçmek YokDonde viven las historias. Descúbrelo ahora