#Bölüm22

3.5K 181 48
                                    

Gözlerimi açtığımda gözüme duvardaki saat ilişti; akşam üzeri dördü gösteriyordu; bu da okulun bitmesine bir saat kaldı demekti. Liz'i görmek için boynumu yana çevirdiğimde tokat yemiş gibi oldum. Liz yanımda değildi. Çevreme bakındığımda yerdeki okul kıyafetlerinin de yerinde olmadığını gördüm. Bu da demekti ki evden çıkmıştı ve okula gitmişti. Gözlerim anında dolu dolu oldu ve yanmaya başladı. Öfke ve kırgınlık arasında bir zelzele geçiriyordu şu an vücudum. Sinirle yattığım yerden kalkıp iç çamaşırlarımı giyindim ve okul üniformamı da üzerime geçirip merdivenlere yöneldim.

Kapıya vardığımda Liz'e karşı hâlâ çok öfkeliydim. Bunu bana nasıl yapardı? Onca şey söyledikten sonra beni yatakta bırakıp nasıl giderdi? Bunları düşünürken sert bir şekilde kapıyı açtım ve az kalsın korkudan olduğum yere bayılacaktım. Ben kapıyı kendime doğru çekerken Liz de anahtarla kapıyı açıyormuş. Ben kapıya güç uygulayınca yalpalayarak içeri adımını attı ve onu omzundan tutup destekledim düşmesine fırsat vermeden. Dikleşince kapıyı arkasından kapatıp bana döndü ve "Nereye gidiyorsun?" diye sordu kaşlarını çatarak.

Uyandığımdan beri zorlukla tuttuğum göz yaşlarım bir anda akmaya başladı. Aynı anda dizlerimin boşaldığını hissettim ve öylecene oturdum Liz'in ayaklarının dibine. Liz o kadar endişeli bir ses tonuyla "Mei!" dedi ki, içim gitti bir an. "Mei ne oldu, iyi misin?"

Cidden korkuyordu şu an ve omuzlarından kendine bastırarak sarılmıştı bana. Genelde bu hareketleri ben yapar ve 'güçlü' rolünü ben üstlenirdim ama yorulmuştum. Az önceki duygu değişimleri de tetiklemişti yorgunluğumu.

Elimle kazağını sıkıca tuttum ve göğsüne gömdüm kafamı. "Neredeydin?" dedim fısıltıyla.

"Sadece çaprazdaki fırından çörek almaya çıkmıştım," diye cevapladı sorumu. "Aç olabileceğini düşünmüştüm." Bunları o kadar masum bir tavırla söylemişti ki kendimden utanmıştım öyle şeyler düşündüğüm için. Aptal Mei! diye bağırdım içimden kendime.

"Ben..." dedim ve bekledim bir süre. "Sandım ki... Yani..." Cümleler ağzımdan çıkacak gibi durmuyordu o yüzden bir seferde söyledim içimde tuttuğum endişeyi: "Gittiğini sandım Liz!" Son cümleyi bağırarak ve ani bir tepkiyle söylemiştim. Kafamı gömdüğüm yere iyice sokuldum.

Liz, omzumdaki elini aşağı yukarı hareket ettirmeye başlamıştı. "Buradayım Mei, gitmedim..."

Cümlesinin vermiş olduğu sıcaklık vücudumda yayılırken, gözlerimden akan yaşlar, onun okul üniformasını ıslatmaya başlamıştı bile..

°°°

Liz beni kaldırıp oturma odasındaki koltuklara oturtmuştu ve sakinleşmemi beklerken mutfağa gidip bir şeylerle uğraşmaya başlamıştı. Döndüğünde elinde iki fincan kahve vardı ve gözleri de kızarıktı. Ağladığını o zaman anladım. Ben ikili koltukta dizlerimi kendime çekmiş bir vaziyette, koltuğun kol koyma yerlerine sırtımı dayamıştım. Liz gelince biraz daha toparlanıp ona da biraz yer açtım. O da tam karşıma bağdaş kurup oturdu ve gözlerini iki eliyle sardığı kahve fincanına kenetledi. Saçlarına vuran akşam üzeri kızıllığının ona çok yakıştığını düşündüm.

Hâlâ ona doyamamıştım. Neden şu an kollarımı ona saramıyordum? Neden bir anda böyle bir gerginlik oluşmuştu? Gerçi nedeni gayet açık bir şekilde belliydi: Nedeni bendim!

"Sanırım biraz konuşmalıyız."

Liz bir anda konuşmaya başladığında bunu beklemediğim için irkilmiştim. Konuşmak istediğini söylerken gözlerime bakmıyordu, elindeki kahve fincanındaydı bakışları.

Benden bakışlarını gizlemesi canımı sıkarken "Olur," diye cevapladım sadece.

"Neden buraya geldin?" dedi bir anda. Böyle bir soruyla karşılaşınca afallamıştım.

Vazgeçmek YokOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz