#Bölüm17

3.1K 178 22
                                    

Aradan iki hafta geçmişti. O gün ayağımı yürüyerek gereğinden fazla zorlamıştım. Zaten önceki gün de ayağımı konsola vurduğum için yaram açılmıştı, bir de bu üstüne gelince iyileşme sürecim ikiye katlanmıştı.

Bu süre zarfında neden böyle bir şey yaptığımla ilgili beni soru yağmuruna tutan anneme her şeyi -tabii ki de bilmesi gerektiği kadarıyla- anlatmıştım. Her şeyi.

Liz ile kimya laboratuvarındaki yaşadıklarımızı, ormandaki piknik alanını, hastanede gözlerimi açtığım günü ve en son da Petra'nın bizi gördüğü günü.

Annem çok şaşırmış ve kızmıştı. Benimle günlerce konuşmamıştı ama ne yapabilirdi ki, ben onun kızıydım. Evet ben toplumda 'normal' sayılandan farklıydım ama ben hâlâ onun kızıydım ve o da bunu çok iyi biliyordu.

Bu iki haftalık süreçte annem Liz'in annesiyle de konuşmuştu. Aramızdaki ilişkiyi anlatmamıştı tabii. Belki Liz'e söyler ve görüşmemize vesile olur diye durumumu anlatmıştı ama Liz ne gelmişti ne de arama zahmetinde bulunmuştu. Onu tamamen kaybetmiştim. Kırgınlıkla öfke arasında bir yerlerde dolanıyordum günlerdir. Beni öylece bırakması çok ağrıma gitmişti.

"Beni sevdiğini sanıyordum."

Kendi kendime söylenirken daldı annem odaya. Söylediğimi duymuştu sanırım. Zaten iki haftadır tuvalet haricinde yataktan çıkmamıştım ve o da sık sık kendi kendime konuşurken yakalıyordu beni. Çoğunlukla gelip sarılıyordu ve gözlerimden akan yaşların, hıçkırıklı ağlamalara dönüşmesine yol açıyordu.

Laboratuvarda Liz'in bana tokat attığı gün de çok kırılmış ve üzülmüştüm ama şu an bilmiyorum.. Acı çekiyordum. Vücudumun sol tarafı acıyordu ve hep uyuşuktu. Kalbimi biri avuçları arasında ezip duruyordu sanki. Yaşanmışlıklar sürekli etrafımdaydı ve rahat bırakacakları da yoktu beni.

"Yeter artık," diyerek dikkatimi ona vermemi sağladı annem. "Az önce doktorunla konuştum. Bu halin hiç normal değil Mei, senin için endişeleniyorum. İki haftadır yataktan çıkmadın ve yaralarının çoğu kapandı. Yarın okula kaldığın yerden devam ediyorsun," dedi hiç konuşmama müsade etmeden.

Yorganımı ağzıma kadar çekip biraz daha yatağa gömüldüm. "Yürüyebileceğimi sanmıyorum," dedim sadece.

"Sorun değil koltuk değnekleri yanında olacak. Hem derslerinden çok geri kaldın hem de iyice asosyalleştin."

Karşı çıkmak için ağzımı açmıştım ki lafı ağzıma tıktı.

"Bugün iyice dinlen. Okul üniformanı yıkadım, kuruyunca ütüleyip dolabına asarım."

Yanağıma eğilip bir öpücük kondurdu ve benden bir cevap beklemeden çıktı gitti odadan.

Canımı sıkmıştı bu konuşma. Okula gitmem demek, Liz'i görmem demekti ve ben buna hazır olduğumu düşünmüyordum.

Cidden ya! Neden bunlar olmak zorundaydı? Neden erkek olarak dünyaya gelmemiştim sanki? Tanrım, beni nelerle sınıyorsun böyle?

°°°

"Hey! Uyan bakalım, geç kalacaksın."

Gözlerimi hafif araladım. "Anne, kendimi iyi hissetmiyorum," dedim beni anlamasını umarak.

"Biraz güneş ışığı halleder her şeyi," dedi ve perdeleri sonuna kadar açarak, güneş ışınlarının korneama acı dolu çığlıklar attırmasına sebep oldu.

"Tanrım, kapat şunu!"

Ellerimi gözlerimden çekemiyordum. Sonunda güneşliği çekti ve biraz daha katlanılabilir hâle getirdi odadaki ışığı.

Vazgeçmek YokWhere stories live. Discover now