10

2.1K 241 79
                                    

Gözlerini kapattığında Sohi'yi görmüyordu.

Orada birisinin olduğunu biliyordu. Sehun bunu hep bilmişti. Bir eşi vardı, dışarıda onu bekliyordu.

Bulunmayı bekliyordu. Bunu biliyordu çünkü 23 yıldır onu arıyordu.

Onu ilk 8 yaşında görmüştü. Yani Sehun buna görmek diyemezdi, varlığını hissetmiş ve rüyasında ona ait olmayan bir anı görmüştü. Ama bir şekilde tanıdıktı, anı'da yanında duran, ona gülümseyen ve elinden tutup bilmediği yerlere götüren o çocu- o kız. Evet, o kısım arada karışıyordu. Sorun şuydu ki, rüyalarında eşinin yüzünü yalnızca bir kere net görebilmişti ve o da ilk gördüğüydü. Ve o şey... öyle güzeldi ki, Sehun uzun yıllarını onun cinsiyeti hakkında kesin bir sonuca varamadan geçirmişti.

Kokusunu tarif etmesi istense yapamazdı ama o gün, Sohi'nin evinde hissettiğinin eşine ait olduğuna emindi. Onun kokusuydu. O eve girerken mutluluktan çocuk gibi ağlamak istemişti çünkü oradaydı, arayışı nihayet sona eriyordu.

Sonra da Sohi'yi bulmuştu işte.

Sehun böyle bahsedince kendini dünyanın en nankör adamı gibi hissediyordu. Sohi'yi bulmak onun için basit bir şey değildi. Sohi her şeydi. Hayatıydı, kalbiydi, gün ışığı-

Yanlış hissettiren bir şeyler vardı.

"Sehun," kızın yumuşak fısıltısını duydu. "Bir sorun mu var?"

Başını bakışları buluşuncaya kadar eğdi. Sohi'nin başı omuzuna yaslanmıştı, kirpikleri altından ona bakıyordu. Dünya başlarına yıkılmak üzereyken onunla böyle uzanmanın rahatlatıcı bir yanı olduğunu düşünmek istedi.

Ama yapamadı.

Biraz gevşemek umuduyla gözlerini kapattı, burnundan derin bir nefes aldı ve-

Zihninde o canlandı. "Bunu ne kadar sürdüreceksin?" dedi eşi, kollarını göğsünde birleştirmişti, gözlerini kısmıştı ve öylece ona bakıyordu. Bunu ne zaman yapsa, Sehun kendini elektrik akımına yakalanmış gibi hissediyordu. Gözlerinde öyle hissettiren bir şeyler vardı. "Bunu, hiçbir şeyden haberin yokmuş gibi davranmayı."

Sehun gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Hiçbir şeyden haberim yok ki, delicae mea."

Eşinin gözlerinden etkilenmemiş bir parıltı geçti. "Sana dün gece kahvaltıya damla çikolatalı kurabiye yapacağımı söylemiştim."

"Eee?" Sehun hiç oralı bile olmadı.

"Ve sabah kalktığımda damla çikolataları orada buldum," eliyle en üst rafı işaret etti. "Orada!"

Sırıtışına engel olmak her geçen saniye biraz daha zorlaşıyordu. "Eee?"

Tansiyonla ağırlaşmış birkaç saniye geçti. "Ne var biliyor musun?" dediğini duydu eşinin, sonunda.

"Alacağım onları oradan. O kadar da kısa değilim ben."

"Elbette değilsin, sevgilim," diye mırıldandı Sehun, işler tam da istediği yönde ilerliyordu.

Eşi ona nefesi altından sövdü ve arkasını döndü. Parmak uçları üstünde yükseldi -Sehun bu sırada kesinlikle tehlikeli bir şekilde yukarı tırmanarak bacaklarını gittikçe ifşa eden kazağının hareketini izlemiyordu, hayır-, tek koluyla üst rafa uzandı ve tam çikolataya doğru bir hareket yapacakken dengesini kaybedip sendeledi.

Sehun kahkahasını öksürükle gizlemek istedi ama eşi görüp görmediğini anlamak için gizlice onu kontrol etmeye çalışınca bu bile yeterli olmadı.

Far as fate, close as galaxyWhere stories live. Discover now