15

2K 216 62
                                    


"Luhan," kapı art arda tıklatılıyordu. "Luhan, aç şu kapıyı!"

Peki ya sonra? Diye sormak istedi. 'İçimdeki omegayı nasıl kustuğumu sana mı izleteyim?'

Ama yapamadı çünkü, şey, biraz meşguldü. Klozetle. Ve kusmakla. Son bir haftadır -Eunomia'yı aldığı günden beri- her sabah olduğu gibi.

"Bebeğim," Jay'in sesi titriyordu. "Bırak yardım edeyim."

Hayır. İşte bunu yapamazdı. Kusarken istemsizce de olsa kendisi yeterince ağlıyordu zaten, bir de annesinin başında durup onunla ağlamasına ihtiyacı yoktu. O hatayı sadece ilk sabah yapmıştı, bir daha tekrarlamaya hiç niyeti yoktu.

"En azından bir şeyler söyle," diye diretti Jay.
Luhan tam olarak bunu yapmak için ağzını açtı -sesi biraz mahvolmuş çıkacaktı muhtemelen ama- ama sonra öğürdü ve kafasını yine klozete eğdi.

Eh, en azından hala hayatta olduğuna dair bir işaret olmuştu ki, Jay nihayet kapının önünden ayrılmıştı.

Gerçi annesi istese de banyodan fazla uzaklaşamazdı. Burası bir motel odasıydı sonuçta. Cheshire'dan ayrıldıkları gece sabaha karşı buraya gelmişlerdi. Luhan Jay'i kalacakları yeri Derbyshire çevresinden seçmeye ikna etmişti, çünkü bir şekilde izi sürülse de götürüleceği kişinin Aiden olması fikri rahatlatıcıydı. Derbyshire sınırına en yakın sığınak bu eski moteldi, kesinlikle içinde oldukları durum düşünüldüğünde tam aradıkları yeri bulmuşlardı.

Tabii, Luhan geldiği gün dalalı iki saat bile olmamış uykusundan apar topar kalkıp midesindeki her şeyi klozete boşalttıktan sonra bırak motelin konumunu, hiçbir şeye iyimser bakamaz olmuştu.

Ortaya çıkmıştı ki, vücudu bu defa Eunomia'ya ilk seferki kadar misafirperver davranmıyordu. İlk alışında Luhan ateşlenmiş, sancılanmış, ve kendini ciddi ciddi ölüyor gibi hissetmişti ama vücudu ilacı kabullenmişti.

Bu defa ise durum geçmek bilmeyen bir gıda zehirlenmesini andırıyordu. Bünyesi Eunomia'yı kabullenememişti, direkt kanına enjekte olmuş ilacı onu kusturarak, midesindeki elektrolizleri yok ederek dışarı atmaya çalışıyordu.

Luhan annesinin bu duruma içten içe sevindiğini biliyordu, elbette acı çekme kısmına değil; Eunomia'yı geri çeviriyor olduğuna. Boşa çıkacağını bilmese, kendisi de umutlu olduğunu itiraf ederdi- ama hayır, yoktu öyle bir şey. Luhan her şeyi çoktan gözden çıkarmıştı. Bir eşi olmayacaktı çünkü onu bu halde kimse istemeyecekti, çocuk sahibi olamayacaktı, muhtemelen o kadar uzun yaşayamayacaktıbile.

Asla kızgınlıktan önce gördüğü rüyalardaki kadar mutlu olamayacaktı.

Klozete gözlerinden birkaç damla yaş düştü. Tamam, bunları düşünmekten vazgeçmeliydi. Jay'le akşam konuştukları şeylere odaklanması daha doğruydu. Annesinin dediğine göre, ortalık sakinleşmişti çünkü sürünün elinde yalnızca Sohi kalmıştı, onun da omega olmadığını anlamak için kimsenin DNA testine ihtiyacı yoktu.

Luhan bu konuşmayı neden yapmış olduklarını biliyordu. Jay'in dönmesi gereken bir hayatı vardı. Luhan'dan başka altı çocuğu daha vardı ve onları bir hafta bile eşi Kris'le bir başlarına bırakmak fazlaydı. İşin içine bir de sürü bu haldeyken Jay gibi prestiji bulunan birinin ortadan kaybolmasının yaratacağı kaos girince, yönler hep çıkmaz sokağa sapıyordu.

Luhan bunu anlıyordu. Yapabilse Jay'i hemen şimdi Doncaster'a geri yollardı, çünkü yük olmaktan nefret ediyordu. Yük olmamak için Cheshire'a taşınmıştı, yük olmamak için doğmamış çocuklarını öldürme riskini göze almıştı... Ama yine de birisine bu kadar ihtiyaç duyarken annesinin gitmesine nasıl izin verebilirdi, bilmiyordu.

Ne bencildi ama. Bunun için kendini suçlu bile hissetmiyordu, çünkü er ya da geç annesini gönderecekti. Sadece birkaç gün daha onun kolları arasında, savunmasız ama güvende olmak istiyordu.

***

Birkaç gün, sadece bir gün sürdü. Tam olarak 24 saat ve 6 saat daha.

Jay ertesi gün öğleden sonra -ki o gün aynı zamanda Luhan'ın kusmadığı ve herhangi bir hastalık belirtisi göstermediği ilk gün olmuştu- bir yolunu bulup geri döneceğinin sözünü verdi ve motelden ayrıldı.

Luhan günün kalanını, hala bir omega olup olmadığını nasıl anlayabileceğini düşünerek geçirdi. Biraz da uyuyarak. Sonra yine düşünerek.
Sonra yine uyuyarak. Hiç rüya görmeden.
Bunun sorusuna bir cevap olmamasını diledi.

***

Kalbinin ne kadar kırık olduğunu, iki gün sonra hissetti. Bu heyecan vericiydi çünkü Eunomia'yı aldığı günden beri ilk defa bir şeyi bu kadar yoğun hissediyordu. Aynı zamanda acı vericiydi çünkü üstünde düşündüğü tek şey Alfa tarafından reddedilmesi, Alfa'nın aslında ruh eşi olmaması değil; artık istese de onun önüne sunacak hiçbir şeye sahip olmadığı ihtimaliydi. Şu durumda Sohi, Luhan'dan daha ideal bir eş sayılırdı, kızın Eunomia'nın adını bile duymamış olduğundan emindi.

Luhan vaktini kendini dinleyerek geçirdi. Kendini dinleyerek oturdu, uzandı, yemek yedi ve uyudu. Kendini dinlemediği zamanlarıda olduğu kişiden nefret etti çünkü olan her şeyden sonra bile Alfa'dan nefret edemiyordu.

Ondan nefret edemiyordu ve bu bile kendisinden tiksinmesi için yeterince iyi bir sebepti.

Kendi çocuklarının katili olması dışında, listeye ekleyecek başka bir maddeydi işte. Neden mide bulandırıcı bir insan olduğunu açıklayan listeye.

***

"Luhan", Jay iç çekti. "Bebeğim, hiçbir şey senin suçun değil, biliyorsun değil mi?"

Böyle doğmak başka kimin suçu o zaman?

"Evde her şey yolunda mı?" diye sordu, annesinin sorusuna bir cevap vermek yerine. Jay onunla iletişime geçmek için Yorkshire'da işlerin düzene girdiğinden emin olmak istemişti. Jay gideli beş gün olmuştu ve bu ilk konuşmalarıydı. Luhan elbette ona evi soracaktı, diğer her şeyi kendi başına da halledebiliyordu. (Kendinden ne kadar nefret ettiğini annesine anlatmasına gerek yoktu, bunu bulduğu her fırsatta kendisine anlatıyordu zaten.)

"Biz iyiyiz," diye geçiştirdi Jay. "Peki ya sen?"

Ona bağırmak istedi. Ona var olduğunu bile bilmediği dillerde sövmek istedi çünkü lafı Luhan'a getirip durmak zorunda mıydı? O zaten...

O zaten kimsesizdi.

Yalnız olmak değildi canını yakan.

Yalnız hissetmekti. Bu onu öldürüyordu sanki. Basit bir öldürmek değildi bahsettiği, çıkışı olmayan bir kurşun gibiydi, o hareket ettikçe onunla hareket eden, arada sırada nefesini, kimi zaman da belli uzuvlarına hakimiyetini kesen bir kurşun. İşini yavaş ve derinden gören bir kurşun.

"Ben de iyiyim."

Far as fate, close as galaxyWhere stories live. Discover now