44. Bölüm: Gizli Görüşme

29.8K 1.6K 155
                                    

"Neden susayım? Sevgiline söylemedin mi yoksa?" Dedi ve de cümlenin devamını getirdi "Oysa kim sevgilisine bir ay sonra Antalya'dan Ankara'ya köklü olarak gideceğini söylemez ki. Ahmet Batı giderse kendisinin de gideceğini kabul etti. Batı sırf seni korumak için seni Ahmet'in isteğiyle bırakıyor, büyük çelişki..." Efe'nin küçük çaplı bir kahkaha atmasıyla. Çatılan kaşlarım eski haline döndü.

Gözlerim yavaş yavaş yanmaya başladı.
Anlaşma bu muydu?
Batı beni bırakmayı nasıl olmuşta kabul etmişti, sırf beni korumak için biri bırakılır mıydı?
Üstelik bu anlaşmanın kesin olduğu ne malumdu? Batı aptalın tekiydi.
Salağın ve mantıksızın önde gideni.
Batı karanlığın büründüğü bakışlarını bana çevirdi. Ben ise karanlığın bir ay sonra kaplayacağı gözlerimi şimdiden karartarak Batı'ya baktım...

Nasıl yani? Batı'dan yeni ayrılıp sonra tekrardan kavuşmuşken bir ay sonra tekrar mı ayrılacaktık? Hem de hiç görüşmemek üzere?

Gözümü kırpmamla sonuna kadar dolan gözümden çimlerine üzerine birkaç damla düştü. Batı bana bakıyor ve sadece tepkilerimi izliyordu. Keskin yüz hatlarının yüzünü harika bir şekilde çevreleyişine bakıp hafifçe yutkundum. İnsan sevdiğini bırakır mı? Gerçi bırakılmanın hep kötü bir şey olmadığını düşünmüştüm ama şu anda kalbim anlatılamaz bir şekilde yanıyordu. Ne yerdeki Efe'ye ne de ayakta dikilen Batı'ya aldırmadan hızla bahçe kapısını koştum ve kapıyı açıp yine sokak boyunca koşmaya başladım. Arkamdaki koşuş sesinden Batı'nın geldiği belliydi ama bir ay sonra kökünden göremeyeceğim adamı şimdi de görmek istiyor muydum bilmiyorum.

" Çağla ne olursun bir durur musun?" arkamdan gürleyen sesi umursamadan daha da hızlandım ve birkaç insana omuz atsam da pek umursayamadan adımlarımı daha da hızlandırdım. Sonunda eve varmak üzere olduğum son ve de boş sokağa girdim ama görüşümü göz yaşlarım bulanıklaştırdığından yerdeki çocukların topunu görmemiş ve takılıp sokakta taşların üzerine yığılıvermiştim. Çocuklar ağlayışımın yere düşüşümden olduğunu düşünüp yardım için başıma üşüşmüşlerdi ama acıyan kanayan dizim değildi.

"İyiyim çocuklar." dedim yerden kalkıp. Birkaç çocuk dağılırken geriye sadece bir çocuk kaldı. Gözlerimin içine sonra da dizime baktı. O beni incelerken ben de yüzüne bakıyordum. Lanet olsun. Yedi yaşlarında şu an karşımda dikilen çocuk delirdiğimi düşündürecek kadar Batı'nın küçük bir kopyasına benziyordu. Bakışlarını gözlerime çıkardı ve parmak ucuna çıkıp küçük parmaklarıyla göz yaşlarımı sildi. Ben şaşkınlıkla hareketlerini izlerken o şirince gülümsedi.

"Özür dilerim, top benimdi sana zarar vermek istemedim." Tanrım... Karşımdaki masum varlığa bakıp avcumu gözlerime bastırdım ve biraz eğilip yüzüne yaklaştım.

"Sorun değil, hem o yüzden ağlamıyordum zaten." dedim içimden gelerek gülümserken. Çocuk anlamazca başını yana yatırdı. Sonra bir şey fark etmiş gibi parmağını şaklattı.

" Sokağa girerken de ağlıyordun abla." dedi bana bakıp sonra kaşlarını çattı " Peki ya neden ağlıyorsun o zaman?" demesiyle eğilmekten vazgeçip dik durdum. Bir çocuğa neden ağladığımı anlatacak değildim. Hem ne anlayacaktı ki?

"Boşver, sen git arkadaşlarının yanına." dedim ve tam yürüyeceğim sırada adeta bir Batı davranışı göstererek kolumu tuttu ve aşağı doğru çekiştirdi.

"Abla gitme, söyle bana." bunu demesiyle ilk başta kaşlarım çatılsa da yavaşça arkamı döndüm ve çocuğun üzüntüyle ışıldayan gözlerine baktım. Kabul edelim. Hiç birimiz bu çocuk kadar iyi kalpli değiliz. Küçük elini avcumun arasına aldım ve söylemekten ne çıkar düşüncesiyle kısa bir şekilde konuştum.

Bıyık Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin