47. Bölüm: Rüya

35.6K 1.5K 452
                                    

Medyadaki şarkı yüzünden hüzünlü yerler yazdım asdfasd iyi okumalar şirinler :3

Başımdaki dayanılmaz ağrıyla beraber uyandım ve uyuşuk bakışlarla bir süre etrafı inceledim. Pekala. Durum değerlendirmesi yapalım. Salyam akmış... Biliyorum iğrencim ama en azından yanımda Batı yatmıyor deği-

"HAS -sansür- BEN SENİ -sansür-" Konuşmalarımın arasına giren sansürlere de içimden birkaç küfür savururken Batı bana döndü.

Bana tek kaşını kaldırarak baktıktan sonra başını onaylamazca iki yanına salladı.

"Bu kadar küfrü hak edecek ne yaptım? Yoksa dün gece iyi değil miydim?" ne? Ne? NE? ne dün gecesi ya! Bir şey yapmadık. Yapmadığımıza eminim. Sanırım... Hadi ama her seferinde bu dediklerine kanıyorum ama bu sefer yapmadığımı eminim. Geçen seferlerde de yapmamıştım.

Yüzümün kızarıklığını başımı eğerek gizledim ve biraz bekledikten sonra başımı kaldırıp sinirle kelimelerimi söyledim.

"Şu lanet yanaklarımı kızartacak kelimeleri söylemekten ne zaman vazgeçeceksin?" dedim hafifçe sinirle sesimi yükselterek. Bir şey söylemek için ağzını açtı ama sonra vazgeçtiğini belirtircesine kapattı. Bu hareketiyle kaşlarımı çattım. Ne diyecekti? Ah... Şimdi anladım.

Ne söyleyeceğini anlamamın verdiği üzüntüyle kalbim sıkışırken Batı'yla aramızdaki saçma ve de hüzünlü elektriği bozmak için üstüme hırkamı geçirip çadırdan çıktım. Bunu ima ettiğine inanamıyorum... Gitmesi için yirmi sekiz günün kaldığını ve de sonra onun imalarını duymayacağımı... Batı ile nefret ettiğim şeylerden biri listeme eklenmişti. Gidecek olması. Aklımdaki planın işe yarayıp yaramayacağı meçhuldü ama Batı canımı ne kadar acıttığını bilmiyordu.

Hırkamın şapkasını üşüdüğümden kafama geçirip Batı'nın çadırdan çıkıp yanıma gelmesini engellemek için ormanın içine doğru yürümeye başladım.

Zaten bıraktığı yetmiyormuş gibi bir de az kalsın bana tekrardan hatırlatıyordu -ki az kalsın olması bile hatırlamama yemişti- bu yüzden ona sürekli sinirleniyordum ve en azından onla kalan günleri güzel geçirmeme izin vermiyordu.

Ağlamam gereken yerde ağlamayıp ağlamamam gereken yerde ağlamaktan nefret ediyordum. Şu an yalnızdım. Ağlamalı ve de sonra çadırların oraya dönüp iyi olduğuma emin bir şekilde davranmalıydım ama ben tam bir gerizekalı olduğum için ağlamıyordum. Şimdi buraya size ne hissettiğimi yazsam muhtemelen sıkılacaksınız. O yüzden tek bir cümleyle anlatsam iyi olur.

Ben birini bu kadar sevmeyi hak ediyor muyum?

Nemli toprakta yürümeye devam ettim ve sonra dinlenmem gerektiğini fark edip toprağa oturdum ve sırtımı ağaçlardan birine yasladım. Dün gece biraz kafayı bulmuştum ve de Batı bana bir şey söylemişti. Önemli bir şeydi ama bir türlü kafamı toparlayıp hatırlayamıyordum. Gerçi zorlamaya da gerek yoktu. Zamanı gelince zaten öğrenirdim.

"Şimdi kendime gelmeliyim." kendi kendime konuştuğum anlar da anlayın ki aşırı sinirliyimdir. Ortada kıracak bir şey olmadığından dolayı böylece oturuyordum. Batı da çikolata gibiydi. Sonuçta tüm güzel şeyler bir gün biter diye kafamda hep düşünmüştüm. Batı da olmayacaktı. Muhtemelen planım bir fiyaskodan ibaret olacak ve de Batı yirmi sekiz gün sonra burayı terk edecek.

"En değer verdiğim insanlardan birisisin seni gerizekalı, neden gidiyorsun ki?" dedim sinirle. İşte şimdi doğru zamanda ağlamaya başlamıştım. Gözlerimden yaşlar süzülmeye başlarken gözlerimi kapattım ve sessizce ağlamayı sürdürdüm.

Bu tatilin eğlenceli olması gerekirdi. Birbirimizi mutlu etmemiz gerekirdi...

"Asıl gitmesem saçma olurdu Turuncu." Yaprak hışırtılarından zaten geldiğini anladığımdan korkmamıştım ama göz yaşlarımı gizlemek adına ayağa kalktım ve Batı'nın tam ters yönüne bir şey söylemeden yürümeye başladım. Beni ağlarken görmesi hoşuma gitmiyordu. O zaman kendimi önünde çıplakmışım ve o bana dair her kelimeyi okuyormuş gibi hissediyordum.

Bıyık Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin