51.BÖLÜM: "GİTARIN SAHİBİ"

334K 9.1K 3K
                                    

Multimedya: Su Yıldırım

Bir ruh bedeni terk ettiğinde, beden kimsesizleşir ve ölü bir beden olarak yaşamaya başlar.

Başı boş kalan ruh, oradan oraya savrulur ve hatalar yapmaya başlar. Ruhun yaptığı hataları beden öder, çabalar ve düzeltir. Ruh tekrar gelir ve sanki bedenimizin ikinci bir kişiliği gibi hatalar yapmaya devam eder.

Bu yüzden, insan her şeyini kaybetmek pahasına da olsa ruhunu kaybetmemelidir. Ruh olmayan bir bedeni şeytan esir alır. Beynin onun emirlerine itaat eder ve sen hissizleşirsin.

Tek yaptığın kötülük olur. Kendine yahut, çevrendekilere.

Oysa, tek yapman gereken ruhunu bedeninde tutmayı öğrenmektir. Bunu yaparken çoğu zorluklardan geçersin.

Ailenle, sevgilinle, çevrenle, düşüncelerinle ve en önemlisi kendinle.

İnsan kendisine karşı kazanamazsa, çevresine karşı da yenilir. Bunu yaşayarak öğrenmiştim.

Çoğu zaman ezilmiş ve dışlanmıştım.

O zamanları geçmiştik neyse ki.

Bazen korkuyordum.
Uygar'ın benden sıkılacağını, sonra da artık benimle yapamayacağını söylemesinden ölesiye korkuyordum.

Bunun düşümcesiyle bile bedenim titriyordu.

Evet, çok ağlıyordum ve yaşımın kızı değildim.

Çünkü, büyümek istemiyordum. Büyüyen insanlar, istedikleri zaman ağlamak yerine ağlmaktan korkan, çekinen bir insanlara dönüşüyorlardı.

Oysa benim ağlayacak o kadar fazla sebebim oluyordu ki, gizli saklı ağlamak yerine beni saran bu güzel adamın kucağında ağlamayı istiyordum.

Her göz yaşı tanesiyle aslında acımın bir parçasını dışarıya atıyor ve içimde nefes alacak bir boşluk bırakıyordum. Öylesine doluyordu ki içim, nefesim sıkışıyor, ölmek istiyordum.

İşte böyle zamanlar da kalbi buz kesmiş, sert yüzünde merhametin baş harfini bulamayacağım, gülümsemesini sadece nadir zamanlarda gördüğüm o güzel adam gülümsüyordu perişan halime.

Onun gülümsemesiyle umutsuzluktan sarkan suratımda güller açmaya başlıyor ve tüm dişlerimi gösterecek kadar gülüyordum.

Onun ruh hali nasılsa bende o ruh haline giriyordum.

Ruhumu kaybetmemiş, sadece ruhumun elinden Uygar'ın tutmasına izin vermiş ve bundan büyük mutluluk duymuştum.

Onun ruhununsa pek sağlıklı olduğunu düşünmüyordum.
Ama o yinede harikaydı.

Banyodan çıkıp siyah taytı giydim ve elime gelen ilk sütyeni üzerime geçirdim.

Siyah.

Hm, çok şaşırtıcıydı. Ama olsundu.

Boy aynasına doğru ilerlerdim yavaşça.

Boyum, bir genç kıza göre kısaydı. Kahve rengi gözlerim çektiğim onca acıya rağmen, ışıldıyorlar sanki hayata meydan okuyorlardı.

Gülümsemesem bile asık suratlı durmuyordum.

Saçlarım uzamış ve belime kadar ulaşmışlardı. Islak oldukları için bedenimi üşütüyorlar, ama içimde ki soğukluğa ulaşamıyorlardı.

Aynaya bakarak dizlerimin üzerine oturdum.

Pembeli odama bu ruh halimi yakıştıramıyor ama bu ruh halinden aynı zamanda da kurtulamıyordum.

KURTARICIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin