2.Bölüm

68K 2.3K 64
                                    

İkinci bölümde geldi!

2.bölüm

2 yıl sonra...

Şimdi o çok çılgın yaz günlerini geçirdikleri, çok sevdikleri her yazlarını orada çılgınlar gibi eğlendikleri o yazlığa gelmişlerdi. Kızlar burayı çok seviyorlardı. Güzel anıları vardı çünkü burada. İşte şimdi yine oradalardı ama bir kaç farkla... Değişmişlerdi, o üniversitedeki kızlar kalmamıştı. Uzun zamandır uğramıyorlardı bu yazlığa. Ne çok özlemişlerdi burayı. Uzun zaman olmuştu evet, Meriç şimdi altı aylık hamileydi. 

Bebeğin cinsiyeti de belliydi. Miniğimiz erkekti. Tunç tabii sevinçten göklere uçmuştu, evde ki herkes heyecanlıydı doğal olarak, ilk torun geliyordu eve.  Tuna amca mangalın başına geçmiş, etleri ateşe vermişlerdi bile Tunç ve Dolunay'da babasının yanına dikilmiş erkek erkeğe muhabbet ediyorlardı. Mine teyze ve kızlar ise mutfağa girişmişlerdi. Yaptıkları şey domatesleri ve biberleri doğramaktı. Köfteler de zaten hazırdı. İstanbul Meriç evlendiğinden beri çok sık gidemiyordu onların evine, Dolunay da kendine ayrı bir ev tutmuştu annesinin babasının yanına sıkça uğruyordu da aynı zamanda.

Mine ve Tuna çifti cidden yalnız başlarına kalmışlardı. İstanbul'un babası babaannesinin yanında yaşamaya başlamıştı. İstanbul artık evde tek başına kalıyordu. Bugün de uzun süren bu araya son vermeye karar vermişlerdi ve yazlıkta toplanmışlardı. İstanbul'un domateslere eziyet ettiğini gören Mine hanım,

''Deli kız bırak eziyet etmeyi şunlara ben yaparım, sen tabakları götürürsün içeri."

"Aşk olsun ya neyi var onların valla bu sefer tüm yaptıklarımdan güzel oldu. Cidden bir bak." dedi İstanbul.

"Ben bu kıza bir türlü öğretemedim gitti. Cimcime Meriç bile öğrendi." bu sözleri diyen Mine hanımı duyan Meriç kızgınca konuştu.

"Ben bir kere bu şapşal kadar da beceriksiz değildim. En azından domatesleri doğraya biliyordum." dedi ve sonra aklına gelenlerle sözlerine devam etti.  "

Aman bak canım ben çoğu şeyi evlendikten sonra öğrendim. Sen de o zaman öğrenirsin boş ver kızım."

"O zaman yandık ev de kalırsam aç kalacağım yani ben." diyip güldü İstanbul. Meriç hala domateslere işkence edildiğini görünce daha fazla dayanamadı ve olaya el attı.

"Canım arkadaşım tamam bırak sen ben yapacağım. Yoksa kimsecikler yemeyecek bunları."

 "Alın bakalım hanımefendi, buyurun." dedi ve elinde ki bıçağı Meriç'e verdi. Mine hanımın eline tabakları tutuşturmasıyla gidip masayı kurdu bir güzel. Erkekler mangal başından ayrılmamışlardı. Gülüşmelere bakılırsa da gayet eğleniyorlardı. İstanbul ayakta dikilip bir kaç saniye onlara doğru baktı. Rüzgarın esmesiyle hareketlenen kahverengi saçları izledi biraz. Her zaman ki gibi hayran hayran bakıyordu ona. Bu sefer biraz uzun bakmış olacak ki Dolunay izlendiğini fark etmişti, arkasını döndü. Onlara bakan kızı görünce sırıtıp göz kırptı İstanbul'a. İstanbul ilk başta anlayacak diye korksa da saçmaladığını fark etti  ve onların yanına doğru gitti. 

"Beyefendiler bir şey lazım mı?" diye sordu Tuna amcasına bakarak.

"Yok kızım hallettik sayılır, sen şu domates ve biberleri de getir de onları da bir güzel kızartalım sura da. Hatta hepiniz oturun masaya ben koyayım tabaklarınıza etleri soğumadan." dedi Tuna amca.

"Tamam o zaman, ben getiriyim hem de haber veriyim onlara." dedi ve içeriye yöneldi. Tunç ve Dolunay'da masaya oturmuşlardı. İkisi fazlasıyla iyi anlaşıyorlardı. Tunç hiç tahmin etmiyordu böyle iyi anlaşacaklarını çünkü Dolunay fazlasıyla soğuk biri gibi görünüyordu. Ama gayet iyi arkadaş olmuşlardı.

Minik ÇöpçatanOnde as histórias ganham vida. Descobre agora