16.Bölüm

55.2K 1.7K 51
                                    

Merhabalar canlarım! Lütfen bu yazıyı okuyun... Şimdik maalesef ki bu bölümümüz Minik Çöpçatanın Sezon Finali bölümü oluyor :( Ağlamak istiyorum ne kadar çok hikayeye devam etmek istesem de edemeyeceğim çünkü elimdeki bölümler bitti ve 12. sınıfım ve sınavı düşünürken bir yandan da hikaye çok zor oluyor. Bu yüzden burada kısa bir ara vermek zorunda kalıyorum. Hepinizi çok seviyorum yorumlarını ve oylarını benden eksik etmeyenlere çok teşekkür ederim ve beni yalnız bırakmayıp sıkılmayıp bölümleri okuyan arkadaşlara da çok teşekkür ederim 14 bini geçmiş okuma sayısı çok çok teşekkürler. Sınavdan sonra görüşmek üzere ya da belki size sürpriz yapıp boş kalabildiğim zamanlarda yazarsam atarım yeni bölüm ama bu çok zor gözüküyor. Size sayfamın linkni veriyorum buradan da takip edebilirsiniz; https://www.facebook.com/pages/Hayalperest-Hikayeler/530328157008780?hc_location=stream benim yazmadığım güzel hikayelerde var bakarsanız sevinirim hem bir sürü fotoğraf var hikayelerimle ilgili uğrayın derim :D Hoşça kalın... Öpüldünüz :*

16.BÖLÜM

Efe'nin teklifi herkesin çokça hoşuna gitmişti. Kimin hoşuna gitmezdi ki böyle bir şey? Efe'nin yaptığı şey muhteşem bir evlilik teklifiydi. İstanbul düşünmeden edemiyordu, onlara neler olacağını? Acaba Dolunay ile evlenecek, mutlu mesut bir yuva kuracak miydi yoksa Dolunayla ilişkileri kötüye gidecek ayrılacaklar mıydı? İkinci olasılığın olmaması için şimdiden dua etmeye başlasa iyi olurdu. Yok ama artık bir kere sevgilisi olmuştu Dolunay İstanbul'un ve onu başka kızlara kaptırmayı aklının ucundan bile geçirmiyordu İstanbul.

Efe müstakbel karısını ve arkadaşlarını alıp yemeğe götürmüştü bu şatafatlı tekliften sonra. Ee, böyle bir günün ardından kutlama yemeği yenmeliydi öyle değil mi? Deniz kenarında gittikleri bir lokanta da hoş sohbet eşliğinde iyice de eğlenmişlerdi oturdukları masada gülüşmeler eksik olmamıştı. Gecenin ilerleyen saatlerinde herkes mayışmış olacak ki günün verdiği yorgunlukla eve gitmeye karar vermişlerdi.

Herkes arabalarına yerleşmişti. Bu güzel akşam yemeğinde herkes çok eğlenmişti ama Dolunay ve İstanbul'un araları hala limoniydi. Dolunay ve Tunç'un sesleri dışında sessiz ve yirmi yirmi beş dakikalık , bir yolculuk sonunda evlerine ulaşmışlardı. Meriç kucağında Eymenle uyuya kalmıştı. İstanbul'da kafasını cama yaslamış durgun bir şekilde dışarıyı izliyordu. Tunç ve Dolunay ise Efe hakkında konuşuyorlar, evlilik teklifi yapmış aşık bir adamı çekiştirip dalga geçiyorlardı.

Dolunay arabayı garaja park etmişti. Meriç arabanın durmasıyla gözlerini açtı. Tunç hemen karısının yanına koşmuş ve kucağında uyuyan oğullarını kucaklamıştı. Karısı da onun yanında yürümeye başlamıştı. İstanbul onların peşine takılmış eve doğru yürüyordu tabii peşinden onu Dolunay takip ediyordu.

Dolunay öne atılıp kapıyı hemen açmıştı. Herkes geçtikten sonra tekrar Dolunay kapıyı kapamıştı. Geç saatin verdiği dürtüyle herkes merdivenlere yönelmişti. Meriç direk odasının kapısına yönelmişti, Tunç'ta peşinden gireceği sırada İstanbul;

"Eymen'i ben alayım. Benle yatsın bugün." dedi.

"Yok olmaz. Bizimle kalsın artık, özledik biz oğlumuzu hem sende rahat rahat uyursun." dedi Tunç ve Dolunay'a göz kırptı.

İstanbul zaten Dolunay'ın onunla uyumak isteyeceğini düşünüyordu. Tunç'un yaptığı hareketle iyice anlamıştı. Ama İstanbul buna izin vermeyecekti, şuan triplere girebilirdi hatta girmişti bile neden Dolunay onun için hoş şeyler yapmıyordu ki gönlünü almak için! İstanbul izin vermeyecekti ama en azından hala Dolunay'ın onunla barışmak için çabalaması hoştu en azından şimdi onunla aynı odayı paylaşmak için uğraşacaktı.

Minik ÇöpçatanWhere stories live. Discover now