28.Bölüm

38.9K 1.5K 159
                                    

Nasılsınız? Yeni bir öğretim yılı gelip çattı yine. Bu yıl umarım hepimiz istediğimiz başarılara ulaşırız. Bu sene en çok sınava hazırlananlar için şans diliyorum. Allah hepinize kolaylık versin. Umarım bölüm hoşunuza gider. Hepinize keyifli okumalar diliyorum. Kocaman Öpüldünüz! Düşüncelerinizi eksik etmeyin...

28.BÖLÜM

Dolunay gece boyunca İstanbul'un uyumasına izin vermemişti. Uykuya daldığı kısa süre boyunca da yorgunluğunu pek atabilmiş değildi. Uykusuzluk pekte umurunda değildi, sevdiği kadınla defalarca birlikte olmak ona yeterince enerji sağlıyordu. Kendisi için bu durum geçerliyken karısı için aynı şeyin geçerli olmadığını çok iyi biliyordu Dolunay. Hele ki bu gece karısını yeterince yormuşken, onun kadar enerjik olması epeyce zordu.

Yatakta mışıl mışıl uyuyan karısını uyandırmak istemeyerek yavaşça hareketlendi. Dolunay'ın hareketlenen cüssesiyle yatak sarsılmıştı. Yatağın sarsılmasıyla İstanbul'un kımıldaması da bir olmuştu, yerinde kımıldanınca yüzüne gelen saçları ellememek, onları kenara çekmemek için zor tutmuştu kendini Dolunay. Saçlarıyla uğraştığı anda İstanbul'un uyanacağını biliyordu ve de üç saatlik uyku onun için sağlıklı değildi.

Karısı böyle sere serpe onun yastığına kafasını koyup yatarken işe gitmek ne kadar da zordu. El mahkum gidecekti işe ama ilk önce kendi karnını doyuracak daha sonra da sevgilisine enfes bir kahvaltı hazırlayıp öyle çıkacaktı evden. Yatak odalarından sessizce ayrıldı ve kollarını sıvayıp işe koyulmaya başladı.

Dolunay harıl harıl bir yandan yemek hazırlıyor bir yandan da hazırladığı şeylerden üçer beşer ağzına tıkıştırıp kendini doyurmaya çalışıyordu. Islık öttüre öttüre İstanbul'un çok sevdiği kreplerden yapmaya başlamıştı. Krepleri yapacak ve de üstüne güzel bir not yazacaktı.

İstanbul yatakta döndü, bu dönüşüyle Dolunay'ın tarafına geçmişti. Döndüğünde sarılacak kalın bir şey arıyordu ama kokusunun sinmiş olduğu yastığa iyice gömülmek gömülmekten başka bir şey yapamamıştı. Kocasının o doyamadığı kokusuyla huzur bulsa da tenine değen soğuk çarşafla gözlerini aralamış, uykusu iyice açılmıştı.

İstanbul saati görür görmez aklına ilk gelen Dolunay'ın işe gitmiş olduğuydu. Yataktan çarşafa sarılarak kalktı ve banyoya yöneldi. Duşun hiç kullanılmadığını görerek meraklandı. Anlaşılan Dolunay hala evin içindeydi. Üstündeki çarşafı iyice çekiştirerek merdivenlerden aşağı indi, ıslık sesleri ve kokular mutfaktan geliyordu.

Kapıya yaslanıp yakışıklısını ses çıkarmadan bir süre öyle izlemeyi tercih etti. Bu adama her bakışında kalbi hızlanıyor ve başı dönüyordu. Hey! Yalnız şuan gerçekten başı dönüyordu. Dolunay İstanbul'un geldiğini ilk anda anladı, gülümseyerek ona döndüğünde başına elini koyduğunu gördü İstanbul'un. Demek yine başı dönüyordu.

"Aşkım iyi misin? Otur şuraya." Dedi koluna girerek onu masaya oturttu.

"İyiyim aşkım, geçti."

"Bende işimi bitirir bitirmez sana bakmaya gelecektim." Dedi üstündeki çarşafa çapkınca bakıp, ocaktaki kreplere geri döndü.

"Gelip üstünü değiştirip, ses yapmadan gidecektin beni de uyandırmayacaktın değil mi?" Dedi kızgınca İstanbul bir iki kez bunu yapmıştı Dolunay. İstanbul onu uyandırmadan gitmesini istemiyordu.

"Bakma bana öyle, üç saatlik uykuyla ne yapacaksın?" Üç saatlik uyku ona yeterdi de Dolunay için harcayacağı enerji fazla olunca biraz daha uyuması gerçekten iyi olabilirdi.

"Sen istediğin kadar uyandırma bak ben hissedip uyanıyorum. Niye yetmesin hem ben uyumayı sevmem."

"Hamile olabilirsin aşkım, dikkat etmen lazım. Üşüteceksin kalk bakayım üstünü giyin de gel." dedi Dolunay, hala üstündeki çarşaflara sarılıyordu.

Minik ÇöpçatanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin