17.Bölüm

45.8K 1.4K 57
                                    

Merhabalarrr! Heyooo! Ben geldimm. Nasılsınız? Ben sizleri çok ama çok özledim. Nasıl özlemişim yazmayı anlatamam. Bana kızmayın diğer bölümlere göre kısa bir bölüm oldu ama maalesef elimden ancak bu kadar geldi. Boş bulduğum anı yeni bölüm yazmak için harcayacağım. Umarım bu bölümde diğer bölümler gibi hoşunuza gider sizleri çok seviyorum oylar yüzü buluyor ve bu beni çok ama çok mutlu ediyor zaten tek motive olduğum konu sınavlarım da berbat :( Her bölümü en az bin kişi de okuyor iyi ki varsınız! Sizleri koskocaman öpüyorum yeni bölüm gelene kadar kendinize iyi bakın Öpüldünüz :*

17.BÖLÜM

Ertesi gün erkenden kalkıp minik çöpçatanlarıyla vedalaşmışlardı. Bu onlar için oldukça zor ve üzücü olmuştu. İkisi de alışmıştı nede olsa. Bir çocuğa bakmak, hele de Eymen gibi yaramaz bir çocuğa. Zor olmuştu ama iyi olmuştu. İkisi de çok seviyordu keratayı. Ne de olsa o birleştirmişti onları, minik çöpçatan görevini başarıyla yerine getirmişti.

Bu minik adam olmasaydı belki de hiç bir zaman birbirlerine kavuşamayacaklardı. Bu iki aşık uzaktan uzaktan birbirlerini seveceklerdi. Belki o zaman Dolunay ona aşık olduğunu, onu sevdiğini anlamayacaktı. Belki İstanbul'da platonik bir şekilde takılı kalacaktı onda öylece. Yıllarca onla birlikte olmanın hayalini kuracaktı. Kim bilir?

Kapı kenarında birbirlerine sarılmış bir halde minik çöpçatanlarının gidişini izliyorlardı iki sevgili ona el sallayarak. İstanbul'un içi zaten buruktu, alışmıştı Eymen'e. Dolunay'da ondan çok farklı değildi. Hatta kendini o kadar kaptırmıştı ki; buraya gelmeden önce Tunç ile konuştuğu güne dönmüştü.

O zaman demişti ya Tunç zaten. Hep aşıktı Dolunay bu güzeller güzeline. Yine Tunç demişti ona bu evlilik öncesi prova diye işte tamda öyle olmuştu. Eymen onların çocukları gibi olmuştu, sevdiği kadında karısı. Daha fazla düşünmeye lüzum yoktu. Evlilikten korkan adam daha bu kadını bulduğu anda anında evlilik kararına varmamış mıydı? Tunç, Meriç ve Eymen ailesine dünyaları verse yeriydi ne de olsa onlar Dolunay'a İstanbul'u vermişlerdi.

Düşünmeden de yapamıyordu Dolunay. Ya hiç böyle bir plana kalkışmasalardı. O zaman ne olacaktı? Ahh düşüncesi bile insanı öldürmeye yeterdi. İstanbulsuz bir hayat... Dolunay'ın dünyasında artık böyle bir şeye yer yoktu. Onlar hep bir bütündü ve bu böyle olmaya devam edecekti. Hiç bir şey Dolunay ve İstanbul'un arasına giremezdi . Dolunay buna asla izin vermezdi.

Onunla evlenecekti! Sevdiği kadını kimselere yar etmezdi. Evlilik düşüncesi aynı zamanda aklına çılgınca şeylerde getiriyordu. İkisinin yapacağı çok çılgın şeyler... Düşünceleriyle güldü Dolunay. Bu kadına sırılsıklam aşıktı!

İstanbul'un, başını göğsüne yasladığını hissedince kendine geldi genç adam. İstanbul şaşkınca onun hızla çarpan kalp atışlarını dinliyordu. Bu hoşuna gitmişti. İstanbul yaptığı her hareket Dolunay'ın kalbini göğsünden çıkartacak konuma geliyordu. Şimdi daha da hızlanmaya başlamıştı yakışıklı sevgilisinin kalbi. Dolunay'ın ondan uzun olmasıyla İstanbul sadece göğsüne kadar geliyordu. Dolunay'ın göğsünde duran kafasını kaldırıp ona bakmasıyla sevgilisinin parıldayan gözlerini görmesi bir olmuştu.

Dolunay ise anın büyüsüyle hızlıca dudaklarına kapanmıştı İstanbul'un. İstanbul birden ne olduğunu anlamadan ona karşılık verirken bulmuştu kendini. Dolunay ilk defa bu kadar arzuyla kapanmıştı bu dudaklara yanlış anlaşılmasın o her zaman fazla arzulu bir şekilde öperdi sevgilisini ama bu sefer cidden fazlasının fazlası bir arzuydu ki İstanbul'u anında kucaklamıştı. Ne kadar yatak odasına gitmek istese de kendine çok da güveni olmadığı için İstanbul'u nazikçe salondaki kanepeye yatırıp, ağırlığını üzerine vermeden uzandı Dolunay.

Buraya geldikleri halde elleri rahat durmuyordu ve İstanbul'u ateşli öpücüklere boğuyordu. Sonunda kendini geri çekebildiğinde nefes nefeselerdi. Dolunay sırıtıyordu.

"Anlaşılan sana hiçbir zaman doyamayacağım sevgilim. Acilen evlensek nasıl olur? Ben bu gidişle kalpten gideceğim haberin olsun." Dolunay hiç bulunduğu pozisyonu bozmuyor aynı şekilde uzanıyor aynı zamanda İstanbul'a çapkın çapkın sırıtarak bakmayı ihmal etmiyordu. İstanbul bir yandan kendine çeki düzen veriyor bir yandan da Dolunay'a kızgın bakışlar atıyordu.

"Yani sadece şu aptal hormonların yüzünden benimle evleneceksin ha? Çok beklersin beyefendi. Kalk şimdi üzerimden."

"Güzelim biliyorsun değil mi ben sağlıklı bir erkeğim ve her gece neler çektiğimi bilmek istemezsin! Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun ve seni sevdiğim için evlenmek isterim tabi ki ama bu adama da bir insaf be. Böyle taş bir hatun yanımda hele de aşık olduğum bir zahmet başka şeyleri de düşüneyim değil mi?"

"Sen var ya sen sapık herifin tekisin Dolunay. Pislik herif seni."

"Ne var ya gerçekleri söylüyorum. Herkes düşünür herkes ister yalan mı?" İstanbul da bir bakıma Dolunayla aynı fikirdeydi ama bunu söylemeyecekti ona. Utanç verici bir durumdu bu. Hatta şuan sanırım kızarmaya başlıyordu. Dolunay düşüncelerinin gözünün önüne gelmesi bile anında utanmasına yetmişti. Ahh kesinlikle pancar gibiydi şimdi.

"Domates surat seni." dedi Dolunay son sözcüğü uzatarak.

"Utanma sevgilim utanma ne var bunda." derken bir yandan gülüyordu Dolunay. İstanbul kızgınca göğsüne vurdu. Dolunay İstanbul'u yana kaydırdı ve oturdukları koltukta yayılarak uzandı oturan İstanbul'u da belinden kavradı ve yanına yatırdı. Boynuna ve omzuna minik buseler kondurdu.

"Daha fazla utandırmıyorum seni aşkım, hadi film izleyelim." dedi ve kumandaya uzandı. Sarmaş dolaş film izlemeye koyuldular. Dolunay dün gecenin verdiği uykusuzlukla uykuya yenik düştü ve uykuya daldı. İstanbul Dolunay'ın sesinin kesilmesiyle arkasını döndü. Yakışıklı adam mışıl mışıl uyuyordu. Sevimlice sırıttı ve Dolunay'ı izlemeye koyuldu. Bir hafta öncesine kadar tahmin bile edemezdi bu olacakları. Hatta bazen hala şaka gibi geliyordu ama o gerçekti. Yanında yakışıklı minik bir bebek gibi uyuyordu işte. Bu gidişle sanırım İstanbul muradına erecekti ne dersiniz? Onu izlerken iyice mayışan İstanbul'da uykuya yenik düşmüştü.

(Devamı yakında inşallah :*)

Minik ÇöpçatanWhere stories live. Discover now