III. Bölüm

111 12 13
                                    

"Yeter be!" diye söyleniyordum kendi kendime. Bana artık Ahmet Kaya dinletmeyin geceleri. Artık yakmak istemiyorum geceleri. Geceleri hayalini kurmadan uyumak istemiyorum. Ama artık aşk şarabından da içmek istemiyorum. İçmenin ne olduğunu tam olarak bilmesem de vardır aşkın şarabından tatmışlığım. Vardır sarhoş olmuşluğum. Hatta vardır içmeden bir köşeye sızmışlığım. Ne vardı bunda bu kadar büyütülecek? Her gece yatağımın sağına doğru yatarken Bırak Ay Gitsin Sen Kal Bu Gece diyen şarkıma eşlik etmemem miydi bendeki bu suçluluk? Şu göğsümün daralmasına sebep olan acı, bir şeylerin noksanlığından mıydı yoksa? Yoksa sen mi eksiktin gecenin bu karanlığında?

Diyorum ya hep kendimde arıyorum hatayı. Ne kadar üzerine gitsem de ben hata yapmamışım. Hatayı biz yapmışız. Kaldıysa tabi biz diye bir şey. Ben sana baktığımda kalbimin senin bir tebessümünü görmesiyle durma noktasına gelmesi bir hata. Ya da çıkacak kadar hızlı atması bir hata. Ya da her şey bitti dediğim anda Allah'ın "Bak sana ne yazdım" dermişçesine ortaya çıkman bir hata. Geceleri ağlayamam hata. Ben ağlayamam bilirsin. Ancak daha önce de belirtmiştim. Ağlayan insanın gözlerinden dökülen duygularıdır diye. Ben o kadar içime atıyordum ki her şeyi, en sonunda patlayacaktım herkese. Herkes, hiç kimse... Bu kelimelerin tanımlarını yapmak çok kolay. Ancak size bu kelimelerden herhangi biriymişsiniz gibi muamele edilmesi psikolojik bir travmadır.

"Benimle konuşmak seni üzdü. Ve ben kimseyi üzmek istemem." diyordu hâlen acımasızca.

"Ben kimse değilim." dedim bir umutla. "Buna hemfikirdik."

"Dik Ozan, dik..." dedi ve sanki vücudumun her yerini farklı farklı bıçaklarla deşiyorlarmış gibi hissettim. Dik Ozan ha? Ne diyeyim inşallah sevdiğin eşcinseldir. Daha da kıyamıyorum sana...

"Ah şu içimizdekiler...
Sanki sökülürcesine."

Hiç anlamadığınız bir şarkıda kendinizi bir garip hissettiniz mi? Ya da ağladınız mı gözleriniz şişercesine? Bunlar gayet olağan şeyler. Çünkü kendinizi müziğe bırakınca zaten duygular ve yaşlar kendiliğinden akıp gidiyor. Akıp giden sadece bunlar değildi. Zaman dediğimiz şu lanet olası kelime!

-Zamana bırakalım Ozan
-Zamanın telafisi yok Ozan

Aşkın da dili, dini, ırkı, rengi, kültürü yoktur. Ben kendimi odaya kilitleyip odanın karanlığıyla baş başa bıraktığımda, aşıktım. Kendi kendimi dinlerken aklıma gelen şarkı sözleriyle kendi ritmimi oluşturdumda ben aşıktım. Bilemiyorum.

Belki de Unicorn kanı içmiştim. Sözlerin yetersiz kaldığı zamana denk geldim belki de.

"Tam ondan mesaj beklerken, senin bana istek yollaman... Acıttı." dedi bir umutla toparlamaya çalıştığım kalbimin parçalarını tekrar acımasızca yıkarak. Ne diyeyim nasip değilmiş. Benim istediğimi Allah istemiyorsa konu kapanmıştır. Elhamdülillah.

"Yaprak sıkılmıştı ağaçtan,
Sonbahar bahaneydi..."

Ozan-ı BedbahtWhere stories live. Discover now