IV. Bölüm

102 9 7
                                    

"Mazeretimdin.
Her suçumda..."
- Sagopa Kajmer

Hep aşktan bahsediyorum. Sanki Dünya aşktan ibaret imiş gibi. Evet, cümlelerim tutarsızdı. Çünkü dürüst olamıyordum. Kimseye karşı dürüst olamıyordum. En çok da kendime. En çok kendime yalan söylüyorum. Ben... Sevmiyorum ki. Sevemem. Gerçek söylediğimden çok ötedeydi. Gerçek, hayatın ta kendisiydi. Ben kendi derdimle uğraşıyordum,kimseyi görmeden. Oysa babam her zaman "Kendi altındaki insanlara bak." diyordu. Benim gözüm ise tepelerdeydi. Ancak bu yanlıştı. O kadar sıkıntı vardı ki hayatta. Ben henüz ne yapmaya çalıştığını bilemediğim kalbimin acısına ortak olurken, birileri uykusunda öldürülüyor, hatta birileri kendilerine "Ne zaman öleceğiz?" sorusunu sormaktan dolayı 'sevmek' kelimesinin anlamını bilmezken ben neden bu kadar çok kasıyordum ki? Neden beni görenlerin bana aptal muamelesi yapmalarına göz yumayım ki? Aslında göz yumsam da sorun değil. Kalp çekiyor zatrn üzüntüyü...

Tıpkı şarkılardaki gibiydi. Yeri geldiğinde damardan girmesi... Tarif edilemeyecek bir duygu. Yahu düşünsene, yaklaşık beş ay önce seninle konuşmadığı tek bir dakikası olmayan en sevdiğin, şimdi başkasının sevdiceği oluyor. Hatta belki de sabahları ona çikolatasını bile alıyor. Hatta öyle ki tüm gülücüklerini sana saklayan sevgili, şimdi en güzel gülücüklerini başkasına saklıyor. Hani ben "Her başımı yastığa koyduğumda" diyordum ve Dil ve Anlatım öğretmeni bana daima "Başımı yastığa her koyduğumda" diye ikaz ediyordu, işte o anda ben seni düşlerken,şimdi senin başkasını düşünmen... Acıtıyor. Yine bir şarkıda dinlediğim gibi, 'Mevsimler gibisin, değişirsin.' Vallahi de dört mevsimi yaşadım ben seninle elhamdülillah. En çok da kışı sevmedim. Başımı yastığa her koyuşumda aklıma gelen bu kış mevsimi beni kendimden iğrendiriyor. Damı akan evler, ayakkabısı delik olan çocuklar, ocağı yanmayan anneler, utanan babalar... Ne dertmiş be!

Hani sabahın köründe kalkar okula gelirsin müdür iki saat konuşur ya esnediğinizi görerek, işte ben o anda, herkesin ayakta uyuduğu anda, müdürün elinden mikrofonu alıp, adını haykırarak uyandırmak istiyorum herkesi. Tabi bunun cezası okuldan atılmak olabilir ama hayal kurarken cezasını düşünmedim. Yani aklıma gelmedi. Senden vakit kalmıyor ki başka şeyler düşünmeye. Bir kumsalda, alevli şortumun altında bir kundurayla adını haykırarak koşmak. Nasıl bir duygu karışıklığı yaşıyorum ben? Ne yaptın şu başı boş avare gezen divane gönlüme? Hele bugün elinde nugget ile birlikte koşarak çıkman merdivenleri beni görünce... Hani elindeki tüm çikolataları ben alıyordum ya sana, şimdi de o nuggetı kim aldı diye sormak aklımdan geçmedi değil. Paranoyak oldum ben. Daha tanıyamadım kendimi. Çünkü bana ne zaman "İnsanlar doğdukları zaman değil, kendini tanımaya başladığı zaman hayata başlar." dedikten sonra "Sen ne zaman başladın hayata?" diye sorarlarsa, cevabım her zaman "Ben daha başlamadım." oluyor. Ben daha tanıyamadım kendimi. Kim olduğumu bile bilmiyorum ben. Hiç kimseyim ben. Ama bunu o söyleyince çok ağırıma gidiyor. Tıpkı futbol oynarken topun mahremime gelmesi kadar yakıyordu canımı.

"Ama bu canımı sakla.
Başka bir can yok,
Elimde avucumda."
-Sagopa Kajmer

Ozan-ı BedbahtTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang