XVI. Bölüm

22 6 0
                                    

Birkaç gün boyunca kimse gelmedi aklıma. Ancak böyle söylerken sürekli aklıma bir şeyler takılıyor.

Birilerinin her şeyi olmak, seni sana özel hissettirmesi tarif edilemez bir duygu. Bu yüzden anlatmayacağım. Ancak hiçbir şeyi olmak...

Sanırım tarif edilebilir. Ruh gibi hissediyorum. Ölmüşsün, ancak Rabb' in huzuruna çıkmamışsın. Dünya' da seyahat ediyorsun. Ve sen ne kadar seslenirsen seslen, seni duymuyorlar. O kadar çaresizsindir ki. Ne yapsan boş.

Almira, İtalya' ya gideli 2 hafta olmuştu. Bir kere bile aramamıştı. Ben ise yine haftanın bir günü her zaman buluştuğumuz kafeye gitmeye devam ediyordum. Ertesi gün izin günümdü. Kimsesizliğim, beni hayli yormuştu.  Kendimi yalnız hissediyordum. Zaten yalnızdım. Ancak bu ruhsal bir farklılık. Şarkı dinlemeyip, gülmüyordum. Az konuşuyordum. Tamamen yalnızdım.

Ancak yalnızlığımı bir anda bitiren bir şey oldu o gece. Bilmediğim bir numara arıyordu beni. Tabi heyecanlanma sebebim birinin beni araması değildi. Arayan kişinin sadece "biri" olmadığını fark etmemdi.

"Alo?" diye açtım telefonumu.

"Barış?" dedi telefondaki ses. İşte o ses kalbimin kanatlanıp uçmasına sebep olmuştu.

"Almira? Nasılsın?"

"İyiyim. Sen?"

"Şu an mükemmel bir durumdayım. Daha önceden aramanı bekliyordum."

"Bu türlü müsait olamadım. Üzgünüm."

"Sorun değil. Ne zaman geliyorsun?"

"Aslında bunun için aramıştım. Yarın geliyorum. Eğer yarın gelebileceksen..."

"Yarın, aynı saatte, aynı yerde." dedim sözünü keserek.

"Yarın, aynı saatte, aynı yerde." diye tekrar etti sözlerimi.

"Evet. Ee? İtalya nasıldı?" diye sordum. Sohbet etmek istiyordum.

"Imm... İyiydi. Şey... Benim kapatmam lazım. Yarın görüşürüz."

"Peki..." dedim ve kapattı telefonu.

Oysa ben o kadar çok konuşmak istiyordum ki. Beş dakika daha konuşsaydı yeterdi. Neden böyle yapmıştı bilmiyordum. Ama sesini duymak öyle güzeldi ki.

Ertesi gün aynı saat, aynı yerde bekliyordum. Ben geldikten beş dakika sonra o geldi.

"Hoşgeldin." diyerek gülümsedim ve elini tuttum. Sandalyeye oturmasını sağladım. O da gülümsüyordu.

"Hoşbulduk. Biraz yürüsek mi?" diye sordu.

"Peki." dedim. Her zaman takıldığımız mekândan çıktık ve yürümeye başladık. 5 dakika. 10 dakika. Ve 15 dakika.

Yürüyorduk. Koluma girmişti. Hiç konuşmadan öylece yürüyorduk. Tenha bir yere geldiğimizi fark ettiğinde elini kolumdan çekti ve öylece durdu.

Gözlerime bakıyordu. Bakıyordu ama görmüyordu derler ya yani öyleydi.

"Evet?" dedim bir şey söyleyecekmiş gibi durmasını anlayarak. Ancak aksilik tam o sırada gök gürlemeye başladı. Gök gürledi ve yağmur çiseledi. Çiseledikten sonra sağanağa geçti. Çok fazla yağmaya başladı kısa sürede. Onun kolundan tutup, ağaçların altına çektim.

"Konuşmak için güzel bir hava?" diye sırıtmaya başladım.

"Yağmuru sever misin?" diye sordu bana.

"Severim. Ya sen?"

"Yağmuru bilmiyorum ki ben. Yağmurdan sonra çıkan gökkuşağını. Gökkuşağının hiçbir rengini göremem. Ancak, yağmurdan sonraki ilk toprak kokusunu duyarım. Sen de öyle kokuyorsun."

Kalbim gerçekten çok hızlı çarpıyordu. Bir kızın bana böyle sözler söylemesi beni şoka sokmuştu. Ben ise girdiğim şok yüzünden aptal aptal sırıtıyordum. Ancak Almira devam etti.

"Sen karanlık dünyamı aydınlatıyorsun. Sırf bu anı tekrar tekrar yaşamak için, yıllarca daha kör kalabilirim."

Ben hâlâ neler duyduğuma inanamıyordum. Sanki bir şakaydı bu. İnsanlar birazdan kameralarla gelecekti karşıma. Ve bana katıla katıla güleceklerdi. Ben bir şeyler söylemem gerektiğini hissediyordum.

"Almira bunlar gerçekten çok..." demek üzereyken yine sözümü kesti:

"İyi ki de göremiyorum. Ben senin kalbine aşık oldum." dedi ve aşık olduğunu söylediği kalbimin durmasına sebep oldu. Bana "aşık olduğunu" itiraf etmişti.

Ben şaşkındım. Aşıktım. Ölüydüm. O anki ruh halim muhteşemdi. Ve o an onun ellerini avuçlarımın arasına aldım. Ben gülümseyerek, hızlı soluk alıp veriyordum. O ise ellerini tuttuğumda, hemen ellerini geri çekti. Ne olduğunu anlayamamıştım.

"Bir taksi çağırır mısın?" diye sordu bana.

"Tabi." dedim. Ve tenha yoldan geçen birkaç arabadan biri olan bir taksiyi çevirdim.Tekrar Almira'nın yanına gittim.

"Neler oluyor?" diye sordum.
"Italya'ya gidiyorum. Temelli." dedi. Arabaya bindi. Çok kötü durumdaydım. Arabadayken bana "Seni özleyeceğim." dedi.

Aklımdan geçenler sadece benimle dalga geçtiğiydi. Ya da kendimi kullanılmış hissediyordum. Sorun şu ki, artık Almira da yoktu. Ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. Bana her yer sendin. Ah, bir yer bulsam keşke. Bir yer bulsam da gitsem. Bir yer seni bana hatırlatmayan...

"Seninle bir bütün olabilirdik.
  Hoşçakal canımın içi. Hoşçakal."
                    - Ahmet Kaya

Ozan-ı BedbahtWhere stories live. Discover now