-40-

1.3K 132 15
                                    



"Hey, biraz sola kay."

Gözlerim kapalı olsa dahi onun geldiğini beş metre öteden kokan parfüm kokusundan anlayabiliyordum. Dirseklerimin üzerine biraz doğrularak dediği şeyi yaptım.

Yeni yeni çıkan sakalları boynumu gıdıklarken belimin etrafına doladığı koluna sarıldım ve avuç içini öptüm.

"Korkuyorum Ashton."

Dediğim şeye şaşırmış olacak ki ona dönmemi sağlamak için kollarımdan tutup beni kendine çevirmeye çalıştı.

"Neden korkuyorsun?" Ince uzun parmakları yüzüme yapışmış olan saçları teker teker geriye çekerken bir yandan ya yüzümü okşuyordu. Gözlerimi kapattım.

"Sana bir daha sarılamamaktan korkuyorum." Gülümsedi ve dudağıma küçük bir öpücük kondurdu. Pencereden giren ayışığı parıl parıl parlayan gözlerine yansıyordu. Önünde düşen saçını kulağının arkasına sıkıştırdı ve kuruyan dudaklarını yaladı.

"Derler ki;
İki insanın birbirine aşık olması için bir yerlerde bir kuş sürüsünün kanatları koparmış.
Sarılmak işte bu yüzden uçmaya benzermiş. Bu yüzden korkma Milla. Çünkü kuşlar bizim için kanatlarını feda ediyorsa, bizimde bazı şeyler için fedakarlık göstermemiz gerek."

Bir adam şiir gibi konuşabilir miydi? Konuşuyordu işte. Söylediği her bir kelime, her bir cümle ruhuma işliyordu. Sonsuza kadar kafamı onun boynuna gömüp, orada kalabilirdim.

"Beni sakın bırakma." dedim. Sesimin ne kadar aciz çıktığı umrumda bile değildi. Ona muhtaçtım. Tüm insanlığın suya muhtaç olduğu gibi. Mümkünmüş gibi ona biraz daha sokuldum. Bana cevap vermedi. Onun yerine kollarını bana dolayarak bedenimi göğsüne yapıştırdı.

"Canım yanıyor." Bir anda söylediği cümleyle kafamı kaldırıp yüzüne baksam da bahsettiği acının şuan yaşadığı fiziksel bir acı değil, içinde yaşadığı sorunlardan biri olduğunu biliyordum.

"İşin kötü tarafı da ne biliyor musun? Acının şiddetli olması değil, sürekli olması acıtıyor."

Onu öpüp 'Sakın korkma. Ben hep yanındayım.' demek istedim. Ama kendi derdime çare bulamıyorken ona nasıl derman olabilirdim ki? Aynı şey onun için de geçerliydi. Benim yaralarımı sarmadan önce iyileşmeliydi.

İkimizin de kanaması bir türlü durmayan açık yaraları vardı ve birbirimizden başka tutunacak hiçbir dalımız yoktu. Kendi yağımızda kavruluyorduk ve kimsenin elinden bir şey gelmiyordu.

"Belki de devam etmek için fazla yükleri sırtımızdan atmamız gerek." Hiçbir şey söylemeden onu dinliyordum. Sesinde en ufak bir duygu kırıntısı aradım ama yoktu. Pencereden yansıyan ay ışığına odaklanmış gözlerine sorarcasına baktım.

"Ne gibi?" Ne demek istediğini anlayamıyordum. Sürekli kurduğu ucu kapalı cümleleri ve yaptığı benzetmelerli bende zihin karmaşası yaratıyordu.

Ince dudakları sanki daha ince olabilirmiş gibi gerilmişti ve yüz hatları sanki ünlü bir ressamın tablosundaymış gibi belirgindi. Sol elimi yanağına koyup soruyu tekrarladığımda sanki bir robotmuş gibi mekanik bir hareketle gözlerini bana çevirdi.

"Bedenlerimiz gibi."

Işte tam o zamana kadar bahsettiği şeyin ne olduğunu anlayamamıştım. Ben hayatım boyunca kazanmaya yönelmiştim ve kaybetme duygusu tüm bedenimi ele geçirdiğinde irkildim.

Ölmek istiyordu.

"Ashton ne dediğinin farkında mısın acaba? Burada intihardan bahsediyoruz." dediğimde histerik bir şekilde güldü.

"Anlamıyorsun değil mi Milla? Bu bir intihar değil. Bu bir bağımsızlık." Dediklerini birkaç dakika boyunca idrak etmeye çalıştım. Anlam vermeye ve düşünmeye. Belki de haklıydı. Belki de biz bu dünya için fazla iyiydik. Ya da diğerleri fazla kötüydü, bilemiyorum.

Derin bir nefes aldıktan sonra yatakta doğruldum ve yüzüne baktım. Ne yaptığımızı veya ne yapacağımızı düşünmek istemiyordum. Ben sadece içinde bulunduğumuz anı yaşamak istiyordum. Bir şekilde karşımıza engellerin çıkması bizi yoruyordu ve tüketiyordu. Daha fazla bu dünyanın kirli havasını solumak istiyor muydum ? Cevabını kendimin bile bilmediğim sorular kafamın içinde dönerken tek yapmak istediğim cevap aramaktı.

Dudaklarımı araladığımda kelimeler sanki ağzımdan çıkmak istemiyor gibiydi. Birşeyler söylemek istediğimi anlamıştı ve gözlerimin içine bakıyordu.

"Ölmeden önce..."

Kelimeler sanki boğazımda düğümleniyordu ve benim elimden hiçbir şey gelmiyordu. Ağlamamak için zor duruyordum ve boğazımdaki yumruk git gide büyüyordu.

"Bakire ölmek istemiyorum Ashton."

WTF dediniz dimi? Evet tahmin etmiştim. Neyse şimdi sakin olun ve düşüncelerinizi yorum yapın. Finale yavaş yavaş yaklaştığımızı söylemiştim...

Bu bölüm 3 gündür Yb at diye başımın etini yiyen Oooşıncığıma gelsin.

Diğer hikâyelerime de bakarsanız sevinirim. Öptüm

neighbor af; irwinWhere stories live. Discover now