25 bölüm

46.6K 1.6K 74
                                    


Gerçekten çok acımasızdı bu hayat. Öyle şeyler çıkartıyor karşına ki bilemiyorsun, ne düşüneceğini, ne yapacağını, hangi kararlar alacağını. İzin verilmez mutlu olmana. İzin verilmez hayatının sakin ilerlemesine. Dümdüz sandığın hayatın bir bakmışsın karmakarışık. Çözemiyorsun. Hep takılı kalıyorsun biryerlerde. Yapamayacaksın direnme hayatını yoluna koyamayacaksın diye haykırıyor sanki yüzüne karşı. Ama yüreğin hep vazgeçme savaş hayatını kurtar diyor.

Bende yıkılmayacaktım. Bugün ne duyarsam duyayım hayatımı yeniden eskisi gibi güzel olması için ne gerekiyorsa yapacaktım. Bu oyunu dediğim gibi ben kazanacaktım.

- Hiçbir şey söylemeyecek misin?

- Ne söylememi bekliyorsun? Sadece konuş ben dinliyorum.

Beklediği cevabı almamış olacak ki gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Belkide bunu bana aylar önce söyleselerdi yakıp yıkardım ortalığı. Ama şimdi duygularım buz dağıyla çevrilmişti. Ne düşündüğümü kendim bile bilmezken ne söyleye bilirdimki?

- Tamam o zaman babanla ilgili konuşmayı sonlandırayım. Nesi olduğunu öğrendiğine göre bundan sonrası önemli değil herhalde.

Ben bu cevabı beklemiyordum. Panik kapladı biranda tüm bedenimi. Kafam karmakarışık olduğu içindi tüm tepkilerim. Onun söyledikleri getirmişti beni kendime.

- Özür dilerim tamam mı. Ben ne konuştuğumu bilmiyorum. Lütfen devam et.

- Aslında bende gelişmelerden birebir haberdar değilim. Sadece hastalığının çoktan ilerlediğini ve şu anda da en son durumda olduğunu biliyorum. Yani bize söylediği yalanlar kendi hayal dünyasından kurdukları. Onları yaşamış olarak biliyor. Doktorları bilirsin kendi dillerinde bir sürü şey anlattıda aklımda kalmadı. Seninde bildiğin gibi şimdi doktor kontrolü altında.

Diyerek cümlesini tamamladığında bana en yakın olan koltuğa ilerleyip oturduktan sonra, iki elimle kafamı tutup ileri geri sallanmaya başlamıştım. Beynimde dönüp duran sadece "hastalığının ileri seviyede" olmasıydı. Kendimi suçluyordum, annemi, kardeşimi ve en çokta babamı. Kendim kadar emindim ki hatırlamadığı zaman elinden geleni yaparak bize belli etmemişti. Durgunluğu, dalıp gitmeleri, düşüncelerinin her saniye değişmesi.

Önümde diz çökerek her zaman yaptığı görevi bu seferde üstlenerek gözyaşlarımı okşarcasına sildiğinde, ellerimi kafamdan çekip gözlerimi gözlerine odakladım.

- İyi olacak değil mi? Ne olursun bana iyi olacağını söyle. Ama yalanda söyleme. Kafamın içindekilerin beni bitirmelerine izin verme. Ne olur. Bu karmakarışıklıktan sağsalim çıkmam için beni bırakma.

Diyerek boynuna sarılıp sesli şekilde ağlamaya başlamıştım. İçimdekileri dışarı vurma vaktiydi. Tüm birikenlerin masaya dökülme ve sorgulanması vaktiydi.

- İyi olacağına dair söz söyleyemem. Yalan söyleyemem. Ama seni bitirecek biri olacaksa bunu benden başkasının yapmasına izin vermem. Ve seni asla bırakmam.

Sımsıkı sarıldım ayrılacağım an benden kaçıp gideceğini sanarak bırakmak istememecesine sarıldım.

- Ama böylede sarılırsan boğarak öldüreceksin beni. Eh ölü adamdan da kimseye hayır gelmez.

Sarıldığım ellerimi gevşetip omuzlarına koyduktan sonra, kafamı kaldırdıktan sonra  bana göre sert sayılabilecek yumruklarımdan birini omzuna geçirmiştim.

- Ölümü şaka bile olsa ağzına almayacaksın. Söz ver bana.

- Söz.

- Özür dilerim.

Beni de sever misin?Where stories live. Discover now