29 bölüm

42K 1.6K 46
                                    



Tükendim dediğin an aslında yaşadıklarının hiçbir şey olduğunu algılarsın. Vurabildikleri kadar vurmak isterler, parçalayabildikleri kadar parçalamak, tükenmişliği görmek isterler gölerinde, ayaklarına düşüp yalvardığını izlemek isterler. Bilmiyorlar. Bunların sadece onların isteklerinden başka bir şeyin olamayacağını. Dilde bile söylenmeyecek sözleri kafalarında kurup hayata geçmesini istemeleri aslında onların yenilmişliği olduğunu.

Düşünsenize karşınızda biri duruyor ve size onun ne istediğini bildiğinizi söylüyor. Bazıları evet biliyorum diyebiliyorken, bazılarıda hayır bilmiyorum diyordur. Ben mi? Ben evet diyenlerdenim. Evet karşımda pişmiş kelle gibi sırıtan kadının benden en değerlilerimden birini istediğini biliyorum. Yine bir çıkmaz sokakla karşı- karşıya getirilmişliğin acizliğini yaşıyorum. Bu sefer duvarın aşılması ya da yıkılması zor. Tek başına kalınmışlığın zorluğu bu.
Susmak istemediğim anda susmak, içindekileri dökememek bile sinirlerimi altüst edebilecek durma getirmişti.

- Çok uzatmasak cevabımı alıp gitsem diyorum?

- Tuana'dan ne istiyorsun. Bu benim meselem onu katma.

Sesini duymak bile sağır olma isteği yaratıyordu bende artık. Gülru'nun söylediklerinden sonra kafasını sağa sola ağır çekim halinde sallayıp dudağını büzerek alayla

- Aaa hiç oldumu bu şimdi Gülru. Senin benim ayrımı mı yapacaksın.

- Gevezeliği keste ne istiyorsun.

- Gerçi Tuana gayet iyi biliyor, ama bir daha söylemekten zarar gelmez. Buğra'yı istiyorum.

Her zaman olduğu gibi seyirci görevini üstlendiğimde yapacaklarımı, aldığım kararı nasıl uygulamam gerektirdiğine dair düşünme zamanı yaranıyordu. Gülru sinirle ayağa kalktığında biran sendelemiş olması endişelenmeme sebebiyet vermişti. Nede olsa hamile kadının stres yapması bebek için en büyük tehlikeydi. Ama görüyorumki Gülru şuanda bebeğini değil beni, Buğra'yı ve Aslıhan'ı düşünerek haraket ediyordu. Durumum çokta iyi olmadığından ayağa kendi başıma duramıyordum. Zorlu doğum yaşamamdı buna sebeb olan.

- Kafayımı yedin sen bu nasıl saçmalıktır. Sen gerçekten kafayı yemişsin. Ne konuştuğunu bilebilmiyorsun.

Duyduklarından sonra ciddi surat ifadesi takınan Canan'ın duyduklarının hiç hoşuna gitmediği belliydi.

- Ben olsam böyle konuşmazdan önce düşünüp sonra sözlerimi sarfederdim. Zira kendinden önce koruman gereken bir bebeğin var. Doğrumu?

Söylediklerinin doğruluğu can yakıcıydı. Doğruların her zaman can acıtıcı olduğu gibi.

- Yinede bu sana benimle meseleme Tuana'yı katma hakkını vermez.

- Tamam katmam bende abin geldiğinde kimin ne hakkı olduğunu o söyler ne dersin?

Delirmişti bu kadın kafasında kurduğu herneyse onu işleve koymak için sabırsızlanıyordu sanki. Belkide benim görmek istediğimdi yüzündeki, Buğra'yı gerçekten seviyordu da ben görmek istemiyordum. Konuşmaya bende dahil olduğumda Gülru'ya  bir nevi yalnız değisin mesajı veriyordum.

- Ne dememi bekliyorsun? Hemen cevap vermemi mi? Ah pardon ama bu özgüvenin nerden olduğunu sorabilir miyim?

Söylediklerimi beklemiyormuşçasına şaşırdığını görebiliyordum. Beni bu kadar saf sanması kendimi salak hissetmeme neden olmuştu.

- Bencil ve düşüncesiz olduğunu bilmiyordum.

- Doğru konuş.

Diyen Gülru'ya yerimden güçbela haraket ederek ayaklarımı yataktan sallandırdıktan sonra yatağın başlığından tutunarak ayağa kalkmış Gülru'nun elinden tutarak sakinleşmesi için sağ elimide omzuna koyarak acıtmayacak derecede basınç uygulamıştım. Gözlerinin odağı haline geldiğimde güven verircesine gözlerimi açıp kapamıştım.

Beni de sever misin?Where stories live. Discover now